Klinik Psikolog Müge Sargın, psikoterapinin arkadaş sohbetinden farklı olduğunun altını çiziyor.

Son zamanlarda psikoterapi yöntemine daha sıcak bakıldığını belirten Janus Psikoloji’nin kurucusu Klinik Psikolog Müge Sargın, bu uygulamaya karşı önyargıların kırılması gerektiğini belirtiyor. Sargın, bilimsel bir yöntem olan ve sürekli geliştirilen psikoterapi yönteminin, aile ve arkadaş tavsiyelerinden ve desteğinden farklı olarak, obejktif bir bakış açısıyla bilirkişi eşliğinde yapılan bir iyileştirme süreci olduğunu söyledi. Klinik Psikolog Müge Sargın, “Son dönemlerde psikoterapiye gitme fikrine daha sıcak bakılsa da yine de birçok kişi problemlerini neden bir arkadaşıyla veya ailesiyle paylaşmak yerine bir uzmana başvurması gerektiğine dair net bir fikre sahip değil.” diyor. “Öncelikle aile ve arkadaş desteğimizin güçlü olması bizlere zorlu bir süreçten geçerken yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda çoğu zaman stresli dönemlerden duygusal ve mental olarak hasar görmeden çıkmamıza da yardımcı olur. ” şeklinde konuşan Sargın, hangi durumlarda psikoterapiye gidilmesi gerektiğini anlattı.
“Maalesef iyi bir sosyal desteğe sahip olmak, her zaman ve her sorunda tam bir çözüm üretici ya da iyileştirici değildir. Yaşadığımız stresin büyüklüğü, yapısı ya da bazı durumlarda bir psikiyatrik hastalığa olan genetik yatkınlığımız yaşadığımız sorunun aile ve arkadaş desteğiyle halledilebilecek düzeyin çok üzerinde bir şiddette olmasına sebep olabilir.
Bununa ek olarak, sorun çok şiddetli olmasa bile, aile bireyleriyle paylaşmamızın mümkün olmadığı bir konuya dair de olabilir.
Öte yandan, bize gönülden bağlı insanlar bizim tarafımızı fazlaca tutarak sorunlarımızı objektif bir şekilde analiz etmemizi zorlaştırabilirler. Bazen de tam tersi, yakınlarımızın bize dair geçmişten kalma birtakım önyargıları bizi tam olarak anlamalarını engelleyebilir.
HANGİ DURUMLARDA PSİKOTERAPİYE BAŞ VURMALI?

Aile ya da arkadaşlarımızla sorunlarımızı paylaştığımız ve onların bize yol gösterdiği konuşmalar bize kendimizi iyi hissettirmiş olsa bile bu bir terapi değildir. Terapi iletişim yeteneği yüksek birinin size ne yapacağınızı söylediği bir ikna sürecinden çok farklıdır. İyi bir hatip sizi geçici olarak motive edebilir, hatta probleminiz çok ciddi değilse ve siz farkına varmadan zaten değişime hazırsanız, bazen motivasyonel bir kitabı okumak ya da bir filmi izlemek bile bakış açınızı değiştirip önemli bir farkındalık yaratmanıza yardımcı olabilir. Ancak psikoterapi tüm bunların üzerinde ve farklı bir yöntemdir.
Psikoterapiyi bir çeşit sohbet gibi görmek onun bilimsel yanını görmezden gelmek olur. Psikoterapi araştırmalarda denenmiş, sınanmış, sürekli olarak geliştirilen bir takım teknikler ve uygulamalar içerir.
Terapi bir sohbet olmadığı gibi, terapist de size ne yapmanız gerektiğini söyleyen, nasihat verip emir buyuran bir kişi değildir. Psikoterapist, sahip olduğunuz yetileri kullanmanızı engelleyen unsurları görmenizi ve bunlara müdahale etmenizi sağlayarak sorunlarınızı kendi kendinize aşmanızı sağlayan bir bilirkişidir.
Bu nedenle eğer yaşadığınız sorun normal seviyeden daha fazlaysa, çok uzun sürdüyse veya konu itibariyle yakınlarınızla paylaşmanız durumunda objektif olamayacaklarını hissediyorsanız, arkadaş desteğinden daha fazlasına ihtiyaç duyuyorsunuz demektir. Bu tür durumlarda bir psikoterapiste başvurmak, sorunu ele almanın en ideal yollarından biri olabilir.”

Arkadaşlarla Sohbet Mi Psikoterapi Mi?

Klinik Psikolog Müge Sargın, psikoterapinin arkadaş sohbetinden farklı olduğunun altını çiziyor.

Son zamanlarda psikoterapi yöntemine daha sıcak bakıldığını belirten Janus Psikoloji’nin kurucusu Klinik Psikolog Müge Sargın, bu uygulamaya karşı önyargıların kırılması gerektiğini belirtiyor. Sargın, bilimsel bir yöntem olan ve sürekli geliştirilen psikoterapi yönteminin, aile ve arkadaş tavsiyelerinden ve desteğinden farklı olarak, obejktif bir bakış açısıyla bilirkişi eşliğinde yapılan bir iyileştirme süreci olduğunu söyledi. Klinik Psikolog Müge Sargın, “Son dönemlerde psikoterapiye gitme fikrine daha sıcak bakılsa da yine de birçok kişi problemlerini neden bir arkadaşıyla veya ailesiyle paylaşmak yerine bir uzmana başvurması gerektiğine dair net bir fikre sahip değil.” diyor. “Öncelikle aile ve arkadaş desteğimizin güçlü olması bizlere zorlu bir süreçten geçerken yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda çoğu zaman stresli dönemlerden duygusal ve mental olarak hasar görmeden çıkmamıza da yardımcı olur. ” şeklinde konuşan Sargın, hangi durumlarda psikoterapiye gidilmesi gerektiğini anlattı.
“Maalesef iyi bir sosyal desteğe sahip olmak, her zaman ve her sorunda tam bir çözüm üretici ya da iyileştirici değildir. Yaşadığımız stresin büyüklüğü, yapısı ya da bazı durumlarda bir psikiyatrik hastalığa olan genetik yatkınlığımız yaşadığımız sorunun aile ve arkadaş desteğiyle halledilebilecek dzeyin çok üzerinde bir şiddette olmasına sebep olabilir.
Bununa ek olarak, sorun çok şiddetli olmasa bile, aile bireyleriyle paylaşmamızın mümkün olmadığı bir konuya dair de olabilir.
Öte yandan, bize gönülden bağlı insanlar bizim tarafımızı fazlaca tutarak sorunlarımızı objektif bir şekilde analiz etmemizi zorlaştırabilirler. Bazen de tam tersi, yakınlarımızın bize dair geçmişten kalma birtakım önyargıları bizi tam olarak anlamalarını engelleyebilir.
HANGİ DURUMLARDA PSİKOTERAPİYE BAŞ VURMALI?

Aile ya da arkadaşlarımızla sorunlarımızı paylaştığımız ve onların bize yol gösterdiği konuşmalar bize kendimizi iyi hissettirmiş olsa bile bu bir terapi değildir. Terapi iletişim yeteneği yüksek birinin size ne yapacağınızı söylediği bir ikna sürecinden çok farklıdır. İyi bir hatip sizi geçici olarak motive edebilir, hatta probleminiz çok ciddi değilse ve siz farkına varmadan zaten değişime hazırsanız, bazen motivasyonel bir kitabı okumak ya da bir filmi izlemek bile bakış açınızı değiştirip önemli bir farkındalık yaratmanıza yardımcı olabilir. Ancak psikoterapi tüm bunların üzerinde ve farklı bir yöntemdir.
Psikoterapiyi bir çeşit sohbet gibi görmek onun bilimsel yanını görmezden gelmek olur. Psikoterapi araştırmalarda denenmiş, sınanmış, sürekli olarak geliştirilen bir takım teknikler ve uygulamalar içerir.
Terapi bir sohbet olmadığı gibi, terapist de size ne yapmanız gerektiğini söyleyen, nasihat verip emir buyuran bir kişi değildir. Psikoterapist, sahip olduğunuz yetileri kullanmanızı engelleyen unsurları görmenizi ve bunlara müdahale etmenizi sağlayarak sorunlarınızı kendi kendinize aşmanızı sağlayan bir bilirkişidir.
Bu nedenle eğer yaşadığınız sorun normal seviyeden daha fazlaysa, çok uzun sürdüyse veya konu itibariyle yakınlarınızla paylaşmanız durumunda objektif olamayacaklarını hissediyorsanız, arkadaş desteğinden daha fazlasına ihtiyaç duyuyorsunuz demektir. Bu tür durumlarda bir psikoterapiste başvurmak, sorunu ele almanın en ideal yollarından biri olabilir.”

Ergen Psikolojisini Anlamanın Yolları

Toplumsal değişme, kentleşme, ailede sorunların artması… Bütün bu değişim ve çatışmalardan en çok etkilenler çocuklar ve ergenlerdir.

“Fırtına-gerginlik” dönemi olarak da adlandırılan bu süreçte aile ergeni anlamakta güçlük çekerken, ergen de anlaşılma duygusunu tam olarak yaşayamadığını düşünüyor. Toplumsal değişme, kentleşme, ailede sorunların artması… Bütün bu değişim ve çatışmalardan en çok çocuklar ve ergenler etkilenir.
Uzmanlar, ailenin uygun tutum ve davranışlarıyla çocuklarda kişilik, ruhsal ve davranışsal gelişiminin sağlıklı yapılandırılabileceğini bunun aksi halinde ise kişilik gelişiminde uygun rol model olamayacağı için uyum ve davranış problemleriyle karşı karşıya kalınabileceğini vurguluyor.
Ona Değer Verdiğinizi Hissettirin

Bu zorlu dönemde ailelerin çocuklarına nasıl yaklaşmaları gerektiğine ilişkin öneriler.
Ergene, her şeyden önce onu anladığınızı ve ona değer verdiğinizi hissettirin. Birlikte fikir alışverişi yapın, ortak paydalar bulun. Söz ve davranışlarınızda nazik olun. Nasihat almaktan hoşlanmayabileceğini unutmayın. Kalıcı çözüm için samimi diyaloglar kurun. Düşüncelerini rahatça ifade edebilecekleri bir ortamlar sağlayın. Anne ve babasıyla gurur duymasını sağlayın.
Arkadaşlarıyla ve kendi geçmişinizle kesinlikle kıyaslama yapmayın. Ayrıca arkadaşlarını eleştirmeyin. Onaylamadığınız arkadaşlıklarını uygun bir şekilde kendisiyle konuup, bu durumu kendisinin görmesine yardımcı olun. Ona ne yapacağını söylemek yerine, onun gerçekleri bulmasına olanak sağlayın.

Rencide Edecek Davranışlardan Kaçının

Ergenlik döneminde çocukları başkalarının yanında azarlamanın ve küçük düşürmenin olumsuzluklarına karşı şu uyarılara dikkat edin.’Azarlamak aranıza mesafe koyar, çocuğunuza ulaşmanız güçleşir. İlk olarak ebeveynlerin bu gelişim sürecini atlatmış kişiler olarak, çocuklarından daha avantajlı ve daha çok sorumluluk altında olduklarını unutmamaları gerekir. Çünkü siz ergenlik dönemini yaşadınız, yani çocuğunuzun döneminin farkındasınız ama çocuğunuz henüz ebeveyn olmadı ve sizin anlattıklarınızı anlamakta zorlanıyor. Bu durumda sabırla davranmalı ve daha çok anlatmalısınız.
Çocuğunuz isteklerinde ölçüsüz olabilir, anlayışlı olun. Aşırılıklarını o anda çözmek yerine zamanla görmesini sağlamaya çalışın. Ancak dinleyerek çözüme ulaşabilirsiniz.”
İlgi Ve Kişisel Alanlarına Saygı Gösterin

Ergenin ilgi alanlarındaki değişmeyi (bir etkinlik, sanat dalı, spor, kıyafet, müzik vb.) anlayışla karşılamak gerekir. “Aksi fikir beyanınızın çocuğunuza ulaşmayacağını unutmayın. Ancak onunla aynı kanepeye oturduktan ve kalbine dokunduktan sonra söyleyecekleriniz çocuğunuza ulaşmaya başlar. Bu nedenle sabırlı olun. Onu teşvik edin.
Özellerinin olabileceğini kabul edin ve saygılı olun. Bunu hissettiğinde sizinle iletişime geçecek ve paylaşmaya başlayacaktır. Tekrarlayan uyarılar yapıyorsanız bir yerde yanlış yapıyorsunuz demektir. Bunlara gerek kalmadan düşüncelerinizi tahmin etmeye çalışması ve size karşı çıkması durumunda aranızdaki uçurum daha da artar.”
Olumlu Davranışlarınızla Model Olun

Evde sükunetin sağlanmasının önemli, ailelere, ergene sorumluluk verilmesini ve çözmesi için de sabırlı olunması gerektiği uyarısında bulundu. “Zorlandığı noktada birlikte adım atın. Ona model olun. Sizden göremediğini başka yerde aramasının önüne geçin.
Üniversite sınavı gibi yarış süreçleri ergenlerin kendilerine olan güven duygusunu zedeleyebilmektedir. Bu dönemde ona destek olmalı, moralini yüksek tutmalısınız”

Doğan Cüceloğlu’ndan Ebeveynlere Tavsiyeler

Ebeveynlere aile içi iletişimle ilgili önerilerde bulunan İletişim Psikolojisi Uzmanı Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu, ‘Gerçek zenginliğin aile içi saygı ve sevgi olduğunu belirtmiştir.

Ebeveynlere aile içi iletişimle ilgili önerilerde bulunan İletişim Psikolojisi Uzmanı Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu, “Gerçek zenginlik aile içi saygı ve sevgidir. Kendisine olan saygısını kaybetmek istemeyen insan değerleri ile birlikte yaşar ve ailedeki değerler ülkemizdeki değerleri temsil eder. Ailenizde eşiniz ve çocuklarınızla empati yapabiliyor olmanız en önemlisidir.
İletişim Psikolojisi Uzmanı Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu aile içinde yaşanan iletişim sorunları ve çocukların yetişmesinde ailenin öneme dikkat çeker.
“Aileyi anne baba yönetme hukukuna sahip”
Aynı çatı altında yaşayan aile içinde iletişim kopukluğundan kaynaklanan bir çok sorun yaşandığını belirten Cüceloğlu, “Hayatı bir arada sürdürüyor olmak gerçek bir aile bütünlüğü oluşturmaya yeterli değildir. Halbuki toplumun en küçük hücresi ve bireylerin ilk sosyalleşme alanı olan ailede ilişkiler ne kadar olumlu ve bireyleri geliştirici olursa topluma da aynısı yansıyor. Bir insanın kendisine saygısı yoksa hiçbir şeye saygısı yoktur. Anne baba olarak o aileyi yönetme hukukuna sahipsiniz” diye söyledi.
“Çocuğunuza güvenirseniz, güvenilir bir insan olur”
Ünlü psikolog, çocukların yetişmesinde ailenin önemini ise şöyle anlattı:
“Kendi egonuz adına değil de o ailenin kalitesi adına bir şeyler yapmanız gerekiyor. Gerçek zenginlik aile içi saygı ve sevgidir. Kendine olan saygısını yitirmek istemeyen insan değerleriyle yaşar ve ailede yaşanan değerler ülkemizdeki değerleri temsil eder. Ailenizde eşiniz ve çocuklarınızla empati kırabilmek en önemlisidir. Çocuğunuza güvenirseniz güvenilir bir insan olur, eğer çocuğunuza değer verdiğinizi hissettirirseniz, kendisine değer veren insanları sever. Bir çocuğun anne ve babası en büyük tanıklarıdır. Anne ve babalar çocuklara her zaman doğruyu söylemeli ve doğru tanıklık yapmalıdırlar. Güvenilir bir insan olduğunuzu çocuklara hissettirmeniz gereklidir.”
“Bir insanın ana vatanı çocukluğudur”
Bir insanın ana vatanının çocukluğu olduğunun altını çizen Doğan Cüceloğlu, “Günümüzde aynı sitede yaşayıp birbirine selam vermeyen insanlar var ve şehirleşmiş eğitimli kişiler iyice bencilleşmiş durumda. Bebeklik, çocukluk süreçleri çok önemlidir. Yaşam köklerinin geliştiği dönemdir. Çocuk bu dönemde kendine çevresine anlam verme sistemini geliştirmektedir. Bu sebeple bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zor olabilir. Bir anne babanın en temel görevi; çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamalarına olanak sağlamaktır. O yüzden çocukluğunu doya doya yaşamamış insanlardan oluşan toplumun çoğunluğu asık suratlı ve öfkelidir” dedi.
“Çocuklarınıza zaman ayırın, ne isteklerini dinleyin ve bilin”
Sevginin temellerinden bahseden Polat Doğru ise, “Sevgi aile arasında en önemli bağdır. Sevdiğiniz şeylerle ilgileneceksiniz, onlarla ilgili bilgileriniz olacak, sevdiğiniz şeye saygınız olacak ve seviyorsanız söyleyeceksiniz. Ailede çocuklara ayırılan zaman çok önemlidir. Çocuklarınızın neye ihtiyacı olduğunu bir anne baba olarak çok iyi bileceksiniz. Çocuklar en çok anne ve babasına güvenir. Onlara nasıl yaklaşırsanız, onlarda size aynı şekilde tepki verecektir. Benim oğlumun bir sorunu olduğunda benimle bir arkadaş gibi paylaşır ve ona en doğruyu en güzel şekilde anlatmaya çalışırım” diye söyledi.

Çocuklarda Unutkanlığa Ve Dağınıklığa Dikkat

Çocuklarda unutkanlığa ve dağınıklığa dikkat !

Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Öner, çocuklarda dağınıklık, unutkanlık, hayal aleminde yaşıyormuş gibi görünme problemlerinin dikkat eksikliğinin habercisi olabileceğini söyledi.

Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Özgür Öner, çocuklar için “dikkatsiz, savruk, unutkan, ilgisiz”demeden önce uzmanlara kulak verilmesi gerektiğini ifade ederek, bu gibi durumların dikkat eksikliğinin belirtileri olabileceğini belirtti.

Öner, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Çocuğun yalnızca belli dersleri yaparken dikkati dağılıyorsa bu büyük olasılıkla o dersle ilgili bir soruna bağlıdır. Ama neredeyse tüm derslerde dikkati dağılıyor, eşyalarını kaybediyor, söylenenleri dinlemiyor gibi görünüyor, yaşına göre işlerini ve görevlerini düzenlemekte zorluk çekiyorsa daha yaygın bir sorunu var demektir.” dedi.

Prof. Dr. Öner, eğitimcilerle ailelerin, çocuklardaki dikkat eksikliği sorununu sınıf arkadaşlarına bakarak değerlendirdiğini ancak bu değerlendirmenin aynı yaş grubuna göre yapılması gerektiğini ifade etti.

Ailelerin bu gibi durumlarla karşılaştıklarında tanı koymak yerine, çocuğun davranışlarına odaklanmasının ve buradaki farklılıkları gözlemleyip bir uzmana başvurmasının doğru olacağını dile getiren Öner, şöyle devam etti:

“İlk olarak çocuğun davranışları kendi sınıfındaki diğer çocuklarla değil, yaşıtlarıyla karşılaştırılmalıdır. Aynı sınıfta okuyan fakat yaşı daha büyük olan çocukların davranışları elbette farklı olacaktır. Mekan çok önemlidir. Eğer çocuğunuz evde dikkatli, arkadaşlarıyla oynarken konsantrasyonu yüksek ancak okulda dikkatsiz ise dersi dinlemiyorsa, buradaki sorunun genel bir dikkat eksikliği olduğunu söyleyemeyiz. Çocuk genel anlamda dikkatsiz ise arkadaşlarıyla oynarken oyuna ya da derste öğretmene odaklanamıyorsa, her yerde eşyalarını kaybediyorsa o zaman mutlaka bir uzmana başvurmak gerekir. Süre ve şiddet önemli değişkenlerdir. Kısa süreli sorunların geçici olma olasılığı daha yüksektir. Sorun şiddetli ise çocuğun akademik başarısında, ailesi ve okulla olan ilişkilerinde veya sosyal hayatında bozulmalara yol açacaktır.”