Category Archives: Genel

Eğitim Kurumlarına Yönelik Seminerler

Eğitim Kurumlarına Yönelik

Sorularınız – Cevapları

Ders Çalışırken Dikkati Toplama Yöntemleri

Ders çalışırken çoğu zaman öğrenciler ders içeriğine konsantre olma konusunda zorluk çekerler. İşte ders çalışırken dikkati toplamak için uygulanabilecek pratik yöntemler…

Dikkati toplama yöntemleri:
Çalışmak için her şeyden önce gerekli kararları almalısınız:
Hangi ders daha önce çalışılacak hangi yöntemlerle çalışılacak gibi sorulara cevap bulduktan sonra çalışmaya başlamalısınız. Çalışmaya başlamadan önce hem vücut hem de zihin olarak yeterince dinlenmiş olmalısınız.
Çalışma amacınızı belirleyin. Amaçsız çalışma olmaz çalışırken bir amacınız varsa derslerinizi daha iyi benimseyip dikkatinizi daha kolay odaklayabilirsiniz.
Çalışacağınız konuyu merak edin. Bir şey ancak merak edildiği oranda öğrenilir.
Çalışma ortamınızı düzenleyin. Ancak sessiz bir oda da masanızın başında müzik dinlemeden çalışırsanız dikkatinizi toplayabilirsiniz.
Plan yapın ve sistemli çalışın.
Çalışma da bir hedef saptayın. Eğer gerçekçi hedefler belirler ve gerçekleştirirsek başarma duygusunu tatmış olur ve bu küçük başarılar da dikkati toplamaya yardımcı olacaktır.
Kendinize güveniniz olsun. Kendinize güvenmeniz o işi başaracağınıza olan inancınızdan geçer. Kendine güven duygusu aynı zamanda güçlü bir iradeyi ve kararlılığı gerektirir. Bu kararlılık canınız çalışmak istemese de kendinizi çalışmaya zorlamanızı sağlayacaktır.
Çalışma da dikkat dağıtan etkenler:
Önem olmayan soruların zihni meşgul etmesi.
Duygusal sorunların yaşanması.
Çalışırken gereksiz yarıntılara takılma.
Ortamın çok gürültülü olması.
Kişinin kendine duyduğu güvende eksiklik
Bilgilerin karışık ve plansız öğrenilmeye çalışılması.

ONAYLANMA İSTEĞİ BAĞIMLILIK YARATIR MI?

Klinik Psikolog Timur Harzadın, onaylanma isteğinin çocukluktan geldiğini ve nasıl bağımlılığa dönüştüğünü anlattı.

Onaylanma İsteği Bağımlılık Yaratır Mı?

Günümüzde birçok insan yaptığı eylemin başkası tarafından onaylanmasını istemektedir. Yeni saç kesiminin güzel olup olmaması, giysisinin yakışması, müdürünün yaptığı işi beğenmesi veya sevdiği insanın çok daha fazla sevmesi gibi durumlarda onaylanmak iyi hissettirmektedir. Klinik psikolog, Timur HARZADIN, onaylanma isteğinin çocukluktan geldiğini ve nasıl bağımlılığa dönüştüğünü anlattı.

Sağlıklı bir iletişim ortamında bir konuda bilge birisinin onayını almayı istemek normal bir davranıştır. Yine de onaylanma sırasında çok yoğun pozitif duygulanım olması ya da onaylanmama durumunda çok kötü hissedilmesi bunun bir bağımlılığa dönüştüğünü düşündürebilir.

ONAYLANMAYA BAĞIMLILIK ZAMANLA ANKSİYETE YARATABİLİYOR

Onaylanma bağımlısı olan kişiler, diğer insanların düşüncelerine olması gerekenden çok daha fazla önem verir. Bağımlı bir kişi yaptığı bir davranışın veya hissettiği duygunun onaylanmadığı durumlarda kendisini sıkılmış hisseder. Zihinde başarısızlık, beğenilmemişlik, aptal görünme veya değersizlik gibi duygular oluşur. Bu tarz duygulardan korunmak için zamanla mükemmelcilik, aşırı vericilik, sosyal ortamlardan kaçınma ve sürekli etrafını mutlu etme gibi davranışlar görülebilir.

ONAYLANMA İHTİYACI PARTNER İLİŞKİLERİNİ ZAMANLA BOZABİLİYOR

Onaylanma ihtiyacında olan insanlar sevgilisinin veya eşinin onaylamasına çok daha fazla ihtiyaç duyar. Sevgilisi onu onayladığı, beğendiği zaman çok mutlu hisseder. Tersi durumda ise değersizlik, yalnızlık gibi duygulara kapılır. Bu durum zamanla bir tarafı efendi, bir tarafı köle haline getirebilir. Bazı ilişkilerde ise sırf bu yüzden sık sık çatışma yaşanabilir, küslük olabilir. Zamanla ilişki sırf bu sorun yüzünden sona erebilir.

ÇOCUKLUKTAKİ YETİŞME TARZI BU DAVRANIŞIN SEBEBİ OLABİLİR

Çocukluk yıllarında anne ve babası tarafından yeterince onaylanmayıp, takdir edilmeyen bireylerde bu bağımlılık daha sık görülür. Buna ek olarak çocuğu kendi gibi düşünmeye, kendi gibi davranmaya zorlayan ebeveynler de buna sebep olabilir. Çocuğa zorla yemek yedirme, istemediği giysiyi zorla giydirme, zorla uyutma çocuğun ayrı bir kimlik oluşturmasını engeller. Çocuğu duygusal olarak zorlama, başka bir duyguya geçmesini isteme de önemlidir. Ağlayan çocuğu zorla susturmaya çalışma, annenin onu babaya kızması için zorlaması, her şeye gülünmez gibi söylemlere maruz kalan bir çocuk, yetişkinlik döneminde sürekli olarak öteki insanların beyni ile meşgul olur. Öteki insanlar onun hakkında ne düşünüyor, ne hissediyor, onu sevmiyor mu, ona kızıyor mu gibi düşünceler zihinde sık sık yer alır.

SORUMLULUK DUYGUSUNU ARTTIRIRSAK BU BAĞIMLILIĞI AZALTABİLİRİZ

Daha fazla onaylanmak demek daha az sorumluluk almak demektir. Böyle bir sorunu olan bir kişi ilk olarak basit durumlarda sorumluluk alabilir. Örneğin bir restoranda ne yemek yiyeceğine karar verirken arkadaşına veya garsona sormasına gerek yoktur. Kafede çay mı kahve mi içeceğini kendisi seçmeli. Kuaförün saçını güzel yaptığını hissediyorsa bunu arkadaşına sormadan durabilir. Basit konularda bunu hallettikçe önemli konularda onay almadan karar vermek daha kolay olacaktır.

Yetişkin bir zihin sorumluluk alabilirken, çocuk kalmış ve yeterince büyüyememiş bir zihinde onaylanma ihtiyacı daha çok olmaktadır.

Erteleme Hastalığı

Psikoterapist / Aile Çift ve Evlilik Terapisti Uzmanı Psikolog Naciye Tokaç, erteleme hastalığına dikkat çekerek, “Sık sık yapmanız gereken işlerinizi, faaliyetlerinizi erteliyor, genellikle ben bunu daha sonra yaparım diyorsanız erteleme hastalığına yakalanmış olabilirsiniz.

Ertelemenin bir diğer sebebinin ise depresyon olduğunu ifade eden Tokaç, “Çoğu kişi öğrencilik yıllarında ödevlerini son güne bırakmış, sınavlara son gece çalışmıştır. Bu durumun öğrencilik yıllarına özgü olduğunu düşünüyorsanız aile, iş, sosyal hayat ve ikili ilişkilerinizdeki tepkilerinizi gözden geçirerek tekrar düşünebilirsiniz.
Sabahları çalar saatinizi ertelediğiniz için işinize geç kaldığınız, bitirmeniz gereken projeyi son güne bıraktığınız için yetiştiremediğiniz veya istediğiniz gibi yapamadığınız, yazlık kışlıklarınızı ayırmayı ertelediğiniz için dolabınızın dolup taştığı olmuştur.
Buraya kadar söylediklerimizi birçok kişi zaman zaman yapmaktadır. Herkesin okuyacağı kitaplar, izleyeceği diziler, gezeceği yerler, sevdikleri için yapmak istediği şeyler listeleri uzayıp gitmektedir. Telefonu çaldığında sonra ararım diye erteleyenler, görüşme taleplerini ertelemeler sıklıkla yapılmaktadır. Ancak daima yapılan bu ertelemeler, yapılacaklar listesi zaman geçtikçe artar gider” diye belirtti.
Ertelemeyi aslında hiç kimsenin yapmak istemediği, hatta ertelemeden yaptığında iç huzurunun olduğu ve işler sona erince oldukça mutlu hissettiği bir durum olduğunu söyleyen Psikolog Naciye Tokaç, “Ertelemenin birçok sebebi olmakla birlikte en önemlisi mükemmeliyetçi yapıda olunmasıdır. Mükemmeliyetçi kişiler herhangi bir işe başlamak için tüm şartların uygun olmasını bekler ancak çoğu zaman şartlar işe koyulduktan sonra tamamlanır. Bu beklenti işe başlamayı geciktirdiği gibi başlanan işlerin bitmesini erteler.
Ertelemenin bir diğer nedeni ise depresyondur. Depresyondaki kişi yaşam enerjisini kaybetmiş, eski yaptıklarından zevk almayan durumda ve isteksizdir. Bu durum bireyin sorumluluğu olan konularda bile kendini gösterir. Birey eskiden zevk aldığı faaliyetleri, yapması gereken sorumluluklarını yapmakta zorlandığından son ana kadar ertelemeyi tercih edecektir. Bir diğer önemli sebep ise; kişinin yapacağı şeye nereden ve nasıl başlayacağı ve kendisinden beklenilenin tam olarak ne olduğu konusunda belirsizlik içinde olması ve karar verememesidir.
Her insan belirsizlikten hoşlanmaz. Bunun için de başına gelebilecekler konusunda önceden önlem almaya ve geleceği hakkında yatırım yapmaya çalışır ki başına gelebilecek olumsuz durumlara hazırlıklı olsun. İşte bunu yapamadığı ve belirsiz bir durum içinde kaldığı zamanlarda ise çözümü ertelemekte bulur. Aslında ertelemek problemi kemikleştirerek çözümü imkansız hale getirecektir” şeklinde konuştu.
Tokaç, “Ertelemek aslında bir alışkanlık olsa da yapılma sıklığı ertelemenin patolojik bir hal almasını ve artık Procrastination olarak anılmasına sebep olur. Patolojik ertelemek en küçük işlerden en büyük işlere kadar hayati önemi olan işlerde bile sürekli gerçekleşen ve kişinin kontrolü dışında olan bir bozukluktur. Ancak patolojik durumda olunmasa da ertelemek sıklıkla karşılaştığımız ve kişinin hayatını oldukça olumsuz etkileyen bir durumdur. Ertelenen şeye başlamak birey için ne kadar zor ve istenmeyen bir durum ise ertelenen şeyin yapılmadığında ortaya çıkan durumu da istememektedir” dedi.
Psikoterapist / Aile Çift ve Evlilik Terapisti Uzmanı Psikolog Naciye Tokaç, erteleme durumu değerlendirildiğinde eğer patolojik erteleme yani Procrastination bozukluk olduğunu düşünenler için bir psikolog tarafından destek alınması tavsiyesinde bulunarak şöyle dedi:
“Erteleme ile etkin baş edebilmek için yapılmak istenen birçok iş ve hedefin öncelikle gerçekçi bir analizinin yapılması gereklidir. En az 6 konu olan matematik dersinin son gecede çalışılarak sınava hazırlanılması pek de gerçekçi gibi görünmemektedir. Kendinize soracağınız ilk soru “Ben bu işi ne kadar zamanda yapabilirim?” sorusudur. Size başlangıç noktanızın ne zaman olması gerektiği konusunda gerçekçi bir sonuç çıkaracak bu soru; erteleseniz dahi ne kadar erteleyebileceğiniz konusunda ortaya gerçekçi bir süre çıkaracaktır.
Bir ödev ya da proje için hazırlık yapacağınız zaman dikkatinizi dağıtan şeyleri çevrenizden uzaklaştırmanız; çalışma sırasında konsantrasyonunuzu sağlamanıza yardım edecektir. Özellikle telefon, bilgisayar gibi materyaller ile sosyal medya gibi daima dikkatinizi ve merak duygunuzu uyandıran etkenlerden uzak durmanızda fayda var.
Sabahları saati ertelemek, görüşeceğiniz bir kişi ile planlarınızı ertelemek, sizi arayan birini geri aramayı erteleme durumlarında ise görmekteyiz ki; çoğunlukla o iş yapıldıktan sonra huzurlu hissedilmekte ve mutlu olunmaktadır. Böyle durumlarda ise daha çok yapacağınız şeyin ardından karşınıza çıkacak durumu düşünmenizde fayda var ki; bu daha çok rahatlama, ferahlama ve mutluluk verecektir.”