Soru – İnsanlarla Geçinemiyorum

Soru:  merhaba hocam benim insanlarla problemim var geçinemiyorum söylenen herşeyi çok takıyorum özelliklede sinirleniyorum ayrıca kendimi savunamıyorum ifade edemiyorum en ufak bişeye kırılıyorum ve çileden çıkıyorum oturup ağlıyorum günlerce ne yapmalıyım.

Cevap: Merhaba, bu durumun değerlendirmesinde zaman süreci çok önemlidir. Eğer bu sinirlilik ve öfke her daim ve uzun yıllardır var ise kronik bir hal almış demektir, kendinizi ifade etmeye çalışmaktan ve savunmaya çalışmaktan vazgeçmelisiniz. Kendinize güvenmeli, kendinizi ve insanları kabul etmelisiniz. Anca bu şekilde daha rahat, daha huzurlu olabilirsiniz.

Zaman konusu önemli demiştim, eğer bu durum bir süredir bu şekilde ise bunun altında bir depresif duygu-durum bozukluğu yatıyor olabilir. Bu belirtilere ek olarak mutsuzluk, umutsuzluk gibi duygularınız da varsa depresyon tedavisine başlamalısınız.

Saygılarımla

Psk. Uğur DALAN

Bahar Yorgunluğu

Bahar Yorgunluğu

bahar yorgunluğuBaharın etkisini çevremizde bitkilerde, ağaçlarda, havada hissetmeye yavaş yavaş başladık. Çiçekler yavaş yavaş açmaya, güneş yüzünü göstermeye başladı. Tüm bu güzellikler içinde, baharın bu neşesini kendimizde de hissedebiliyor muyuz?. Tüm bu canlılığı kendi bedenimizde de hissedebiliyor muyuz? Eğer cevabınız hayırsa bu yazıyı dikkatle okuyun çünkü sizde bahar yorgunluğu yaşıyor olabilirsiniz.

Bahar yorgunluğu, baharın bu ilk haftalarında birçok kişide görülebilen, genel bir bitkinlik, güçsüzlük, enerji eksikliği, isteksizlik, uykusuzluk, vücutta uyuşukluk – karıncalanma gibi belirtilerle seyreden bir rahatsızlık halidir. Bahar aylarında havadaki elektrik yükünün artması ile, özellikle büyük şehirlerde bu elektrik yüküne hava kirliliğinin ve çevre gürültüsünün de eklenmesiyle belirtiler daha da artar.

Bahar yorgunluğu sosyal yaşamı, aile hayatını ve özelliklede iş yaşamını olumsuz bir şekilde etkiler. Yönetici pozisyonunda çalışan kişiler içinde bu sorunun görülmesi geçerlidir. Halsizlik, vücutta kırıklık, isteksizlik, boğaz ve baş ağrılarıyla ortaya çıkan bu yorgunluk iş performansının düşmesine, alınan verimin düşmesine, çalışmanın bir zevkle yapılmasından çok günü geçirir, haftayı geçirir bir hal almasına neden olur.

Bahar yorgunluğu mutlaka önlem alınması gereken bir durumdur. Önemsenmeyip geçiştirilmeye çalışılırsa kronik yorgunluk sendromuna dönüşebilir, aynı zamanda uzun süren durumlarda depresif duygu-durum görülme olasılığını da arttırır.

Bahar Yorgunluğundan Kurtulmak İçin Yapılması Gerekenler

Bahar yorgunluğundan kurtulabilmek veya hiç yakalanmamak için yapılması gerekenlerin en başında hareket etme – spor yapma gelir. Gün içinde yapılacak kısa bir yürüyüş, sabahları yapılacak 10 dakikalık bir egzersiz oldukça etkili olacaktır. Vücudun vitamin ihtiyaçlarını karşılamak için B ve C vitaminleri kullanılıp, bununla birlikte beslenmeye dikkat edilip bol bol meyve ve sebze tüketilirse, günde 3 litre kadar su içilirse ve uyku düzenine dikkat edilirse bu yorgunluğun kolayca üstesinden gelinebilir.

Kaliteli Uykunun Püf Noktaları

uykuUyku süreleri kişilerin yapılarına, yaşlarına, günlük fiziksel aktivitelerine göre değişse de; 20 yaşlarındaki gençler için günde 8 saat uyku yeterli gelirken yaş ilerledikçe bu süre kısalıyor ve 60 yaşındaki bir kişi için ortalama 6 saatlik uyku yeterli oluyor. Kışın 9 saate varabilen uyku süreleri yaz aylarında 7 saate kadar düşebiliyor.

Türkiyede uyku üzerine yapılan araştırmalarda bulunan sonuçlar ise hayli ilginç,

  • Her 10 yetişkinden biri uykusuzluk problemi çekiyor veya uyumak için ilaca başvuruyor.
  • Türkiyedeki insanların ortalama yarısı yatağa girdikten 15 dakika sonra uyumuş oluyor.
  • Uykusunda yürüyenlerin oranı %3 iken, uykusunda konuşanların oranı %15 civarında.
  • %5.2 sinde huzursuz bacak sendromu görülürken, %15 i ise karabasan gördüklerini söylüyor.
  • Ülkemizde en sık görülen uyku problemlerinin başında ise %26,5 ile horlama problemi geliyor.

Hayatın her alanını ilgilendiren, ruh sağlığından, fiziksel sağlığa, çalışma başarısı ve performansına kadar pek çok noktayı etkileyen uykunun daha kaliteli olması için bazı önemli unsurlara dikkat etmek gerekir.

  • Kaliteli bir uyku için en önemli unsurlardan biri odanın sıcaklığıdır. Özellikle yaz aylarında sıcaklık ve nem uykuyu olumsuz etkilemektedir. Kaliteli bir uyku için odanın sıcaklığının 18 – 22 derece arasında olması gerekmektedir.
  • Uykunun önemli kriterlerinden biri düzendir. Biyolojik saate uygun bir şekilde uyku geldiğinde uyumak ve belirli ve düzenli bir saatte  kalkmak.
  • Gün içerisinde ve gece yatmadan önce yatak odanızı havalandırın. Temiz havada uyumak çok daha rahattır.
  • Uykunun en iyi dostu kitaptır. Yatmadan önce kitap okumak uykuya dalmanızı oldukça kolaylaştıracaktır.
  • Pek çok kişinin yaptığı önemli yanlışlardan biri televizyondur. Özellikle yatak odasında uyumaya çalışırken televizyon izlemek uyku kalitesini oldukça düşürür.
  • Uyku pozisyonunuza ve yapınıza göre yatak ve yastık seçin.
  • Özellikle sıcak havalarda yatmadan önce yapılan ılık bir duş sizi gevşetecek ve vücudunuzun serinlemesini sağlayıp uykuya geçişinizi kolaylaştıracaktır. Soğuk su ile duş almak uyarıcı etki nedeni ile uykuya dalmanızı olumsuz etkileyebilir.
  • Uyku ile savaş vermeyin, yattınız ve uzun süre uyuyamadıysanız savaşı bırakın ve rutin bir şey (özellikle kitap okumak) ile uğraşın ve uykunuz gelince yatın.

Kaliteli bir uyku, kaliteli bir yaşamın anahtarıdır. Uykunuza dikkat edin.

Psikolog Uğur DALAN

Vahşet, Şiddet Görüntülerinin Psikolojik Etkileri

Son zamanlarda tüm insanlığı ilgilendiren ve hiçbir şekilde tasvip edemeyeceğimiz şiddet ve savaşlar yaşanmaktadır. Özellikle Ortadoğu’da ve dünyanın pek çok yerinde yaşanan bu şiddet görüntüleri facebook, youtube v.b. pek çok sosyal paylaşım sitesinde kontrolsüz bir şekilde hızlıca yayınlanmakta ve yayılmaktadır. Şiddeti, işkenceyi, acıyı, insanlık dışı muameleleri içeren bu videoların izlenmesi kişileri nasıl etkilemektedir?

Yapılan pek çok araştırma göstermektedir ki, gerek çocuklarda gerekse de yetişkinlerde şiddet içerikli videoların izlenmesi pek çok psikolojik problemin gelişmesine neden olabilmektedir. Yetişkin bireylerde anksiyete duygusunun artmasına, fobilerin gelişmesine, duygu ve davranış bozukluklarına sebebiyet verirken ilerleyen safhalarda aşırı öfke ile birlikte şiddete yatkınlığın artmasına neden olabilmektedir.

Çocuklarda ise tablo çok daha vahimdir. Şiddet, vahşet, işkence görüntüleri ile sık sık karşılaşan çocuk zamanla bu davranışları kafasında meşrulaştırır, davranım bozuklukları geliştirebilir, bununla birlikte muhakeme yeteneği, empati kurma gibi becerilerinde olumsuzluklar meydana getirebilir ilerleyen dönemlerde şiddete meyilli bir kişilik yapısı geliştirebilir. Bunun dışında çocukluk çağı anksiyetesi, korkulu rüyalar, uyku bozuklukları gibi pek çok problemin ortaya çıkmasına da zemin hazırlayabilir.

Bu yaşananlar muhakkak ki hepimizi rahatsız ediyor. Fakat şunu unutmayalım Türkiye’de yaklaşık 35 milyon internet kullanıcısı ve 36 milyon (sahte hesaplarla birlikte) facebook kullanıcısı var ve bunların içerisinde milyonlarca çocuk ve gencimiz de var. Yaptığınız bir paylaşımın onlara da gidebileceğini ve onların ruh sağlıklarını olumsuz etkileyebileceğini unutmayalım.

Psk. Uğur DALAN

Biriktirme Hastalığı

Biriktirme Hastalığı

biriktirme-hastaligiHerşeyi biriktirme, atamama durumu psikolojide OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) veya Dispozofobi olarak tanımlanır. Kimi kaynaklarda İngilizcedeki “messy” sözcüğünden türetilmiş “Messie Sendromu” olarak ta anılabilmektedir. Takıntılı bir davranış olarak görülen biriktirme hastalığının tam olarak belirlenemese bile nüfusun %2’sinde görüldüğü tahmin edilmektedir ve bu hiç de az bir oran değildir.

Bu sorunun kaynağını tek bir nedene bağlamak doğru olmaz, bazen yoksul bir ortamda büyüyen kişiler eşyalarını atamazken; kiminde de ileride lazım olduğunda bulamazsam korkusu vardır. Kimi zaman depresyon, kaygı bozukluğu, dikkat eksikliği gibi sorunlar da biriktirme hastalığının ortaya çıkmasına neden olabilir. Obsesif düşünceleri olan kişilerde eşyaları atmanın başına kötü bir olayı getireceği düşüncesi veya eşyalarını attığı kişiyi ve o kişiyle ilgili hatıraları unutacağı düşüncesi (örneğin eşini kaybeden bir adam, 10 yıl geçmesine rağmen kaybettiği eşinin hiçbir eşyasını atmamıştır, atarsa hatıralarını yok edeceğini, eşini unutacağını düşünür) de bu hastalığa neden olabilmektedir.

Psikanalitik ekol’ün kurucusu Sigmund Freud’a göre ise anal dönemde/tuvalet eğitimi döneminde aşırı denetlenme ve zorlanma sonucu bu şekilde obsesyonlar (takıntılı düşünce) ve kompulsyonlar (takıntılı davranış) oluşur.

Biriktirme Hastalığı;

  • Eski kıyafetler, gazete – dergiler, şişeler, faturalar, kağıtlar gibi başka insanlara gereksiz görünen pek çok şeyi biriktirmek ya da atamamak,
  • Kişinin evinin yaşamaya uygun olmayacak kadar dağınık olması, pislenmesi,
  • İş ya da sosyal yaşamdaki endişe ve davranış bozuklukları

Şeklinde kendini gösteren bir durumdur.

Biriktirme hastalığında biriktirilen nesneler kişilere, yıllara, ortamlara göre değişiklik gösterir. Yaşlı kişilerde genellikle pet şişeler, faturalar, kaplar, eski giysiler, eski gazeteler, kağıtlar, bozulmuş ev araçları görülebilirken günümüzde e-postalar, bilgisayar yazışmaları, mesajlar, yıllar öncesinden kalan ve çalışmayan bilgisayar disketleri en çok biriktirilen şeyler arasında görülmektedir.

Biriktirme hastalığı ile ilgili vakalarda hastalar genellikle kendi istekleri ile bir tedavi sürecine başvurmazlar. Çoğu zaman bir yakınlarının zorlaması ile bu durumun ortadan kalkması için çaba harcarlar çünkü kendileri bunun bir rahatsızlık olduğunu fark etmezler.

Çocuklarının isteği üzerine neredeyse çöp eve dönen bir evde yaşayan danışanım vardı. Evindeki her eşyanın bir gün işine yarayacağını düşünüyordu. Soba yakmak için biriktirdiği gazeteler neredeyse bir odanın tamamını kaplayacak kadardı –ki 2 yıldır evi doğalgaz ile ısınıyordu-.

Yine genç bir danışanım telefonundaki hiçbir mesajı, maili silemiyordu ve bu yüzden yıllardır telefonunu değiştiremiyor ve telefonu arızalanır mesajlar silinir diye çok fazla endişe ediyordur.

Bu gibi durumlarda kişinin davranışlarının ne kadar normal, ne kadar normal olmadığını anlayabilmesi için en önemli kriter bu takıntılı davranışın kişinin kendinin veya yakınlarının günlük hayatını ne kadar aksattığı ve ne kadar rahatsız ettiğidir. Eğer bu biriktirme kişinin kendisinin veya çevresindekilerin günlük hayatını engelliyorsa veya rahatsız ediyorsa bir problemdir ve bu problemin çözülmesi gerekir.

Çözüm noktasında psikiyatrlar bazı ilaç tedavilerine başvururlarken “bilişsel – davranışçı terapi” tekniği oldukça etkili ve önemli bir psikoterapi tekniği olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer siz de kendinizde böyle bir rahatsızlığın olduğundan şüpheleniyorsanız hemen bir uzmana başvurun ve evinizdeki “çöp” lerden sistematik bir şekilde yavaş yavaş kurtulmaya bakın.

 Not: Bu yazı Psk.Uğur DALAN’ın Cosmopolitan dergisindeki yazılarından alınmıştır.