Monthly Archives: Haziran 2014

Uyku Bozuklukları

Uyku Bozuklukları

Uyuma bozuklukları içerisinde ilk sırayı uykusuzluğa verebiliriz. Uykusuzluk özellikle yaşlılarda sıkça görülen bir yakınmadır. Uyku sorunu geceleyin sık olarak uyanmak, sabahın erken saatlerinde uyanmak, uyumakta zorluk çekmek ve gün boyu kendini yorgun hissetmek şeklinde kendini gösterebilir..

Yaşlanmaya bağlı değişkenlere ek olarak, çeşitli hastalıklar, depresyon – OKB- Bipolar bozukluk gibi psikiyatrik hastalıklar, kafein, ilaçlar ve yanlış uyku alışkanlıkları da uykusuzluğa neden olabilir.

Uykusuzluktan sonra diğer uyku problemleri olarak aşırı uyuma bozukluğu ve uykuda kabus bozukluğu ele alınır.

Uykusuzluk (İmsomnia)

uykusuzluk-insomniaİnsomnia, yeterli miktar ve kalitede uyku uyunamamasına verilen hastalık ismidir. İdeal uyku, uykunun hem etkili hem de düzenli olması anlamına gelir. Uykusuzluk çeken bir çok kişi ya uykuya dalma güçlüğünden ya gece uyanmaktan ya da ikisinden birden yakınır.
Uyku, bedenin gücünü tekrar kazanmasına yardımcı olur. Beyin uyku sırasında bilgi geliştirme ve depolama açısından aktiftir. Uyku, kendi dengesini kuran tabii bir işleyiştir.

Özellikle bebeklerin çok fazla uykuya ihtiyaçları vardır. Bebekler gün boyunca 16 saat uyumalıdırlar. Okul yaşına gelmiş çocuklarda 9 ile 10 saat arası uyku şarttır. Hatta yaşı 17-25 arasında olan kişilerin de okul çocukları gibi 8-10 saat uyumaları gerekir. Bu miktar yetişkinlerde 7 ila 9 saate, 70 yaşın üstündeki insanlarda ise 6-7 saate kadar düşebilir. Ancak uykunun süresi yaşa olduğu kadar kişisel özelliklere de bağlıdır.

Uykusuzluğu gidermek için:

  1. Herşeyden önce uykusuzluğa sebep olan bir başka hastalığın (bazı organik hastalıklar, depresyon gibi) olup olmadığı araştırılmalıdır.
  2. Egzersiz yapmak faydalıdır. En iyi egzersiz zamanı öğleden sonranın geç saatleri ve gecenin ilk saatleridir. Yatmadan önce egzersiz yapmaktan kaçınmalıdır. Zinde insanların uyku kalitesi daha yüksektir.
  3. Birkaç gün uykusuz kalınca hemen ilaca sarılmamak lazımdır.
  4. Geceleri herhangi bir sebeple geç yatılsa bile sabahları vaktinde kalkarak günlük hayata geçilmelidir.
  5. Akşam yemekten sonra alkol, kolalı içecekler, kahve, çay gibi kafeinli içeçeklerden ve sigaradan kaçınılmalıdır.
  6. Akşam yemeği hafif ve erken yenmelidir.
  7. Karyola ve şilte rahat olmalıdır. Oda ısısı 18 derece dolayında bulunmalıdır.
  8. Eğer uykusuzluğunuz günlük hayatınızı tamamen engeller duruma geldiyse ve bir çare bulunamamışsa vakit kaybetmeden bir uzmana danışılmalıdır.

İdeal bir uyku için:

  • Yatağa uykunuz geldiği zaman girin. Alışkanlıklara göre hiç uykunuz yoksa yatağa girmeyin
  • Yatağınıza yatar yatmaz ışığınızı söndürün.
  • Yatağınızda kitap okumak, televizyon seyretmek uyku modundan çıkarabilir ve uykusuzluğu tetikleyebilir.
  • Uyku otomatik bir süreçtir. Uyku için yatınca ve uyuyamayınca kendinizi zorlamamalı, yatağınızdan kalkarak  rahatlatıcı, fazla hareket gerektirmeyen monoton bir iş ile uğraşılmalıdır.
  • Her gün aynı saatte uyanılmalıdır.
  • Kafanızdaki ilgisiz düşünceleri önemsememeye, yok saymaya çalışın.

Aşırı Uyuma Bozukluğu

narkolepsi-aşırı uyumaAşırı uyuma, uykusuzluk kadar sık görülmeyen bir hastalıktır. Ancak, aşırı uykunun da sebepleri araştırılmalı, “uyarıcı ilaçlar”la tedavisine çalışılmamalıdır. Aşırı uyuma rahatsızlığının ailevi yani kalıtımla ilgili olduğu tezi hayli kuvvetli görünmektedir. Sürekli yorgunluk sendromu ile ilişkisi olup olmadığıda araştırma yapılabilecek bir konudur.

Aşırı Uyumanın Sebepleri

  1. Narkolepsi sendromu (aşağıda izah edilecek).
  2. Alkol ve diğer bastırıcı ilaçlar.
  3. Uyku-uyanıklık çizelgesinde bozulma.
  4. Mensturasyon (aybaşı) ile aşırı uyku.
  5. Huzursuz bacak sendromu ve uyku apneleri.
  6. Psikolojik hastalıklar (depresyon, bahar yorgunlğu v.b.)

Narkolepsi: Aşırı uyuma bozukluğunun en sık rastlanan sebebi “narkolepsi” dir. Merkezi sinir sisteminde REM uykusunun idare mekanizmanın bozulması ile ortaya çıkan anormalliği “narkolepsi” terimiyle açıklıyoruz. Narkolepsi, aşırı uyuma arzusu, uyku felci, hipnogojik hallusinasyonlar ve katalepsi olarak dört şekilde tezahür eder. “Aşırı uyuma arzusu” açıklama gerektirmeyen bir tabir olduğundan “uyku felci”ni izah edelim: Hasta, gündüz uyanık iken, birkaç saniye müddetle hiçbir kasını oynatamaz duruma gelir. Uyku felcinin sona ermesini müteakip hasta uyuma ihtiyacı duyar. “Hipnogojik hallusinasyon” da, hasta uykuya dalmak üzere iken veya uykudan uyandığı zaman birkaç saniye müddetle tuhaf sesler ve görüntüler algılar. Bu müddet içinde dehşete kapılır ve çok korkar. Hallusinasyonlar (varsanılar) geçince şuuru yerine gelir, yanıldığını anlayıp normal akıl durumuna döner.

“Katalepsi”ye gelince: Çoğu zaman çene ve baş kaslarında, nadiren bütün vücut kaslarında kontrolün kaybolması halidir. Kaslarda aniden başlayan gevşeme, organların sarkarak anormal bir görünüş kazanmasına yol açar.

Aşırı uyku bozukluklarının hemen hepsi, on ila yirmibir yaşları arasında ortaya çıkmakta; kırk yaşına doğru da kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Kırk yaşından sonra devam eren aşırı uyku bozuklukları bir rahatsızlık işareti sayıldığından dikkatle incelenmesi gerekmektedir.

Gece vardiyalarında çalışanlar, gece ders çalışmayı alışkanlık haline getiren öğrenciler, akşamları alkol ve uyuşturucu alanlar, gece eğlencelerine düşkün olanlar, cinsel arzularını kontrol altında tutmasını bilemeyenler aşırı uyku bozukluğu çeken hastaların büyük ekseriyetini oluşturmaktadır

Pre-Menstural Disforik Bozukluk (Adet Öncesi Sendromu)

Pre-Menstural Disforik Bozukluk (Adet Öncesi Sendromu)

adet-oncesi-sendromuKadınların çoğunda görülen “PMDD” adı verilen adet öncesi sendromu aslında hafife alınmaması gereken bir rahatsızlık. Günümüzde birçok kadını olduğundan daha stresli, sinirli, duygusal, alıngan ve saldırgan hale getirebilen “PMDD” günlük hayatı çekilmez yapabiliyor.

Yapılan araştırmalarda kadınların en çok adet ve adet öncesi dönemlerde sinirli ve gergin oldukları, günlük yaşamlarındaki olaylara daha az tahammül edebildikleri gözlenmiştir. Bu dönemlerde kadınlardan en çok gelen şikayetler; sinirlilik, sıkıntı, kendini beğenmeme, saldırganlık, alınganlık, güvensizlik, sabırsızlık gibi durumlardır.

Doktorlar eğer bu rahatsızlığın önüne geçilmezse bireyin duygusal yaşantısında büyük çöküntüler yaşayabileceğini önemle vurgulamaktadırlar. PMDD (adet öncesi sendromu) dikkate alınmadığında, evliliklerin boşanmayla ve kişinin iş hayatında bozulmalarla sonuçlanmasına bile neden olabilir.

Bayan G. 25 yaşında ve 4 yıllık evli bir mimardır. Evliliğine çok severek ve isteyerek başlamasına rağmen 2 yıl sonra eşi ile aralarında şiddetli kavgalar ve anlaşmazlıklar yaşandı. Bu kavgalar sonucu ayrılma noktasına gelen çift danışmanlık hizmeti almaya karar verdiler. Seanslar sırasında gördük ki kavgaların bir çoğu Bayan G.’nin adet dönemlerinde ortaya çıkıyor. Bu konuyu biraz irdeledik ve durumun adet öncesi sendromu’ndan kaynaklandığını anlayınca çifti bu konuda bilgilendirdik ve Bay G. yi bu dönemlerde daha anlayışlı olması için ikna ettikten sonra çift evliliklerine mutlu bir şekilde devam edebildi.

Çocuklarda Uyum ve Davranış Problemleri

Çocuklarda Uyum Ve Davranış Problemleri

  • cocuk-psikolojisiAlt Islatma
  • Dışkı Kaçırma
  • Parmak Emme
  • Tırnak Yeme
  • Çocukta Tikler
  • Yalan Söyleme
  • Çalma- Hırsızlık

başlıkları altında sıralanabilir.

Bu davranışlar günlük yaşamda aşırıya gittiği zaman ve görülme sıklığı normal görülme sıklığından fazla olduğu zaman bir uzmanın yardımına başvurulması gereklidir. Çocuklardaki normal dışı davranışlar için tanıyı koyan kişinin öncelikle bu yaş için neyin normal olduğunu bilmesi gerekir. Eğer davranışlar bir bozukluk olarak sınıflandırılırsa bu davranışlar bir psikoloğun yardımı eşliğinde tedavi edilebilecek davranışlardır.

Psikolog Aslı DALAN

Alt Islatma

alt-islatmaGenellikle çocuklar mesane kontrolü gerçekleşinceye kadar, yani ortalama olarak 2-3 yaşlarına kadar geceleri altlarını ıslatırlar. Gündüz kontrol 2 yaş dolaylarında, gece kontrol ise 3,5-4,5 yaşları arasında kazanılır. Çocukların hemen hepsinin idrar ve dışkı kontrolünü kazandıkları 4 yaşından sonra hala kaçırmanın devam etmesi “alt ıslatma” adını alır.

Ortalama 4-5 yaş çocuklarının tümünün % 15 kadarı altını ıslatır. Çocuklardaki altını ıslatmaların yaklaşık % 80’i gece, % 5’i gündüz görülmektedir. Bu oran okul çağında bir miktar azalmakla birlikte çocukluğun ortalarına, hatta ergenliğe kadar devam ettiği görülür. Her yaş için “alt ıslatma” erkeklerde kızlara oranla iki kat daha fazladır.

Alt ıslatma iki biçimde görülebilir. Bunlardan ilki, birincil alt ıslatmadır ki bu, sinir-kas kontrolünün gelişmesindeki gecikmeden kaynaklanabilir ve doğumdan başlayarak süregelir. Bu gecikme, anne babanın düzensiz ya da yetersiz tuvalet eğitiminin bir sonucu olarak da oluşabilir. Tuvalet eğitimine erken başlama ve tuvalet eğitimi sırasında yaşanan büyük inatlaşmalar, alt ıslatma problemine zemin hazırlayabilmektedir. Yine, tuvalet eğitimine geç başlama ve dolayısıyla uygun tuvalet alışkanlığının kazandırılmaması da alt ıslatmaya zemin hazırlayabilmektedir. Birincil alt ıslatma sorununun görüldüğü çocukların idrarlarını kontrol etmelerinde, anne babalarından diğer kardeşlerine oranla daha az yardım gördükleri ya da hiç yardım görmedikleri saptanmıştır. Birincil alt ıslatma zamanla kaybolur ve yavaş gelişen bu çocuklar, tuvalet kontrolünde arkadaşlarının düzeyine ulaşırlar.

Birincil alt ıslatma, bu sorunun hemen hemen % 75-80’ini oluşturur. Geri kalan         % 20-25 oranındaki ikincil alt ıslatma olayında tuvalet kontrolü oluştuktan sonra bir gerileme söz konusudur. Bu tür alt ıslatma sorunu yeni bir kardeşin doğumu, aileden birinin kaybı, okul başarısında düşme, yeni bir eve taşınma gibi bazı ruhsal gerginlik durumlarında ortaya çıkar.

Alt ıslatma, sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan, aile içinde yeterli duygusal etkileşimden yoksun, nörotik ve uyumsuz çocuklarda daha sık rastlanır. Aynı zamanda çocukların duygusal dünyalarının da bu probleme etkisi büyüktür. Çocuklara gösterilen aşırı sevgi ve hoşgörü, yetersiz ilgi, kıskançlık gibi durumlar çocuğu alt ıslatma problemiyle karşı karşıya getirebilir. Çocuğun duygusal dünyasını büyük ölçüde etkileyen ev ortamı, alt ıslatma konusunda büyük rol oynamaktadır.

Dışkı Kaçırma

dışkı kaçırmaAlt ıslatmaya oranla daha az rastlanan bu bozukluk genellikle uygun olmayan tuvalet    eğitimi, aile içi çatışmalar, annenin aşırı titizliği gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Tuvalet eğitimi sırasında çocuğun bunu kendi özerkliğine karşı yoğun bir tehdit olarak algılamasına neden olan aşırı baskıcı bir tutum, bu probleme yol açabilir. Yani bu durum çocuğun kendisine karşı uygulanan disiplin kurallarına karşı bir başkaldırı, bir öç alma olarak ortaya çıkabilir.

Bu davranış bozukluğunu gösteren çocuklar, dışkılarını tutanlarla, kaçıranlar şeklinde ikiye ayrılabilir. Dışkılarını tutanlar, aşırı miktarda dışkı biriktirir, sonra birdenbire boşaltırlar; kaçıranlarsa, külotlarını ve yataklarını kontrol dışı olarak kirletirler. Bazı uzmanlar genel nüfusun yaklaşık % 3’ünün “dışkı kaçıran” olduğunu tahmin etmektedir. Yine bazı çalışmalar, dışkı kaçırma problemi olan çocukların, böyle bir problemi olmayan çocuklara göre aile düzeninde daha fazla karışıklık ve evlilik sorunları olduğunu ortaya koymuştur.

Parmak Emme

parmak-emmeParmak emme, çocuklarda 3-4 yaşlarına kadar görülen bir durumdur. Genellikle 18. ay dolaylarında sıklaşan parmak emmenin 4 yaşına doğru kaybolması beklenir. Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiği taktirde parmak emmenin zararının olmadığını, ancak devam etmesi halinde dişlerde deformasyona neden olbileceğini kanıtlamıştır. Parmak emmedeki sıklık oranı, çocuk okula başladığı sırada hızla azalır. % 2 oranında 6-12 yaşlarında kazanılmış bir alışkanlık olarak devam eder.

Sürekli parmak emme alışkanlığı psikolojik sorun ve gerginliklerin bir sonucu olarak gelişebilir. Örneğin, yeni bir kardeşin doğumu, çocukta bu tür bir alışkanlığın başlamasına neden olabilir. Böyle bir durumda kardeşin doğumundan önce çocuğun hazırlanması, kardeşin varlığına karşı çocuğun statüsünün devam edeceği ve onun yerinin ayrı olduğu konusunda çocuğun ikna edilmesi, kardeşin yardıma muhtaç bir yakını olması nedeniyle elbirliğiyle ona bakma gereğine çocuğun inandırılması ondaki gerginliği azaltır.

Parmak emme alışkanlığı karşısında anne babanın yapacağı en sağlıklı yaklaşım, olayı telaşa kapılmadan sabırla karşılamak ve sürekli ilgilenmekten kaçınarak, çocuğa bu alışkanlığın bebekçe bir davranış olduğunu, başkalarının gözüne hoş görünmeyeceğini basit bir dille anlatmaktır.

Tırnak Yeme

tırnak yemeTırnak yeme alışkanlığına 3-4 yaşlarından önce sıklıkla rastlanmaz. Ancak ender olarak 15 aylık gibi erken bir dönemde de görülebilir. Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aşırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yetersiz ilgi, sıkıntı ve gerginlik tırnak yemeye neden olan başlıca etkenler arasında sayılabilir. Çocukların hemen yarısında görülen bu alışkanlığın kazanılmasında, aile içinde tırnak yiyen bir modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir.

En etkili tedavi yöntemi, 3-4 yaşların kadar bu alışkanlığın anne ve baba tarafından görmezlikten gelinmesidir. Çocuğun gururunu okşayarak, tırnak yemenin onu ne denli çirkin yapabileceği telaşsız bir biçimde anlatılmalıdır.

Çocuk Psikolojisi İlgili Daha Ayrıntılı Bilgiler İçin Psikodestek Çocuk Sitemizi Ziyaret Ediniz

Kadınlarda Cinsel Problemler

Kadınlarda Cinsel Problemler

kadınlarda cinsel problemlerOrgazm Bozukluğu

DSM IV’e göre tekrarlayıcı, sürekli şekilde orgazm gecikmesi veya olmamasıdır. Cinsel eylem sırasında normal cinsel uyarılma olmasına rağmen orgazm gerçekleşmez. Bazı kadınlarda cinsel ilişki dışında klitoral uyarılma ile orgazm olabildiği halde birleşme ile bu mümkün olmayabilir.
Değerlendirmede orgazma ulaşmak için gerekli sürenin değişkenlik gösterdiği unutulmamalıdır. Genel olarak bu süre kadınlarda daha uzundur.

Kronik iltihaplar ve jinekolojik sorunlar araştırılmalı ve dışlanmalıdır. Ayrıca cinsellikle ilgili suçluluk duyguları, çocukluk yıllarında cinsel suistimal ve saldırı rahatsızlığın sebebi olabilir. Bir takım ilaçların da yol açabileceğini unutmamak gerekir. Eşler aynı anda tedaviye alınır. Ferdi problem gibi ele almak doğru değildir.

Kadınlarda Cinsel Uyarılma Bozukluğu

Temel nitelik cinsel uyarılmada tam veya kısmi yetersizlik olması veya bu cevabın cinsel eylemin sonuna kadar sürdürülememesidir. Bu bozukluğun erkekteki karşılığı erektil bozukluktur. Kadında ise cinsel duyumlar yaşayamamayı ve ilişki için salgının yeterli olmamasını ifade eder. Her yaşta kadında görülebilir.

Genel sebeplerden birkaçı çoğu kez bulunur. Kadın eşi tarafından çekici bulunmadığını söyleyebilir. Erkek karısının kendisinin cinsel gücünü kaybettiğini düşündüğünü sanır. Cinsel gücün belli bir yaştan sonra azaldığı düşüncesi buna katkıda bulunabilir. Bunu bazen hekimlerin de desteklemesi söz konusudur.

Pelvik enfeksiyonlar, tümörler, dış gebelik, vajinit gibi durumlar cinsel istek azalmasına sebep olabilir. Gebelik korkusu, anlaşmazlık, depresyon ve anksiyete önemli sebeplerdendir. Bu bozukluk evli kadınların %33’ünde bulunmaktadır.

Erkeklerde Erektil Bozukluk (Sertleşme Bozukluğu)

Erkeklerde Erektil Bozukluk (Sertleşme Bozukluğu)

erkeklerde sertleşme bozukluğu - erektil bozuklukErkeklerde erektil (sertleşme) bozukluğu, cinsel eylemi tamamlamaya yetecek seviyede peniste sertleşme olmamasını, olsa bile sürdürülememesini belirtir. Genç erkekler de yaygınlığı yüzde 8 bulunmuştur. Hayatın daha sonraki dönemlerinde de ortaya çıkabilir. Elli yaşın üzerinde ortaya çıktığında yüzde 50’sinin kökeninde organik faktörler bulunur. Burada bunu ayırt etmede en önemli belirti uykuda veya sabah uyanıldığında beliren sertleşmedir. Eğer uyku sırasında, sabah uyanınca veya cinsel ilişki dışındaki durumlarda sertleşme oluyorsa bu durum tamamen psikolojiktir.Organik faktörler arasında ise en sık rastlanılan şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, kalp hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları, peniste şekil bozuklukları sıralanabilir. Sigara da sertleşme sorununa yol açan en önemli faktörlerden bir tanesidir.

Ereksiyon bozukluğu çok farklı şekillerde olabilir. Bazı erkeklerde cinsel ilişkinin başlangıcından itibaren ereksiyon (sertleşme) oluşmaz, bazılarında ise vajinaya girme aşamasında sertleşme kaybolur. Bazen de cinsel ilişki sırasında sertlik kaybolur.

Cinselliğe ilişkin endişeler, yetersizlik korkusu, cinsel uyarılmanın azalması erkeklerde ereksiyon bozukluğuna yol açabilir. Cinsel işlev bozukluklarından şikayetçi tüm erkeklerin yarısında bu bozukluk vardır.

Erektil Bozukluk (Sertleşme Bozukluğu) Tedavisi

Tedavide davranışçı psikoterapi temeldir. Tedavinin ilk haftalarında eşlerden cinsel birleşmede bulunmamaları istenir. Bu, eşlerin stresini azaltacaktır. Cinsellikte sadece ve sadece aletin sertleşip vajinaya girmesi amaç olmaktan çıkarılıp öncelikle tüm bedenin uyarılması ve bundan alınan hazzın arttırılması gereği önemle vurgulanır. Bu aşamadaki egzersizler diğer cinsel işlev bozukluklarında da uygulanabilir. Tedaviye ne kadar çabuk başlanırsa o kadar çabuk sonuca ulaşılabilir.