Yearly Archives: 2014

Vajinismus, Vajinismus Tedavisi

Vajinismus

vajinismusVajinismus Nedir?

Vajinismus, vajina çevresindeki kasların istemsiz olarak kasılması sebebiyle, cinsel birleşmenin imkansız veya çok zor ve ağrılı olmasına verilen isimdir. Vajinismusta vajina çevresindeki kasların kasılması kadının iradesi dışında gerçekleşmektedir.

Vajinismus genellikle ilk cinsel ilişkide ortaya çıkar. Yalnız bazı kadınlar, ağrı ve kanama olacağı korkusuyla veya eşi ile olan problemleri nedeniyle birleşme esnasında kendilerini kasarak ilişkiye müsaade etmezler. Bu durum vajinismustan farklıdır ve karıştırılmamalıdır. Vajinismuslu kadınların genellikle cinsel ilgileri vardır. Okşanmaktan hoşlanırlar hatta klitoris uyarılması ile orgazm olurlar. Ancak birleşme sırasında büyük bir korku yaşayarak cinsel isteklerini kaybederler.

Vajinismus evli çiftlerde büyük problemlere sebep olur. Kadında sıkıntı, gerginlik, kadınlığında eksiklik olduğu düşüncesi ve suçluluk duyguları ortaya çıkmaya başlar. Erkek ise yanlış olarak eşi tarafından istenmediği, reddedildiği duygularına kapılmaya yönelir. Zamanla erkekte sertleşme yetersizliği ve erken boşalma gibi problemler ortaya çıkabilir. Bu yüzden tedavide çiftlerin birlikte gayreti gerekir.
Vajinismus problemi yaşayan evli çiftlerin bu durumu kabullenip yıllarca evliliklerini bu şekilde sürdürdükleri de sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur. Çoğu zaman bu çiftler çevrenin çocuk sahibi olmaları yönündeki baskıları sonucu tedaviye başvururlar.

Vajinismusun Sebepleri

Vajinismus oluşumunu tek bir sebebe bağlamak mümkün değildir. Bazen basit bir utanma ve cinsel duygulardaki baskılanma olabileceği gibi, daha karmaşık içsel çatışmalar da olabilir. Bazen de altta yatan faktör, özellikle çocukluk dönemindeki travmatik (örseleyici) bir yaşantıdır.

Ülkemizde ise daha çok kadınların cinsel konularındaki bilgisizliğine ve sosyokültürel etkenlere bağlıdır ve araştırmalara göre her on kadından birinde vajinismusa rastlanmaktadır. Bu kadınlar, çoğunlukla evlenmeden önce, cinsel ilişki konusunda yanlış bilgilendirilmiş ve korkuya şartlandırılmalardır. Cinsel ilişkinin çok zor, ağrılı ve acı vereceği konusuna iyice inanmış bir kadının ilk cinsel birleşmesinde problem yaşamaması mümkün değildir. Böyle bir sorunu olan kadınların eşlerinin tutumu da son derece önemlidir. Eğer erkek eşinin korkusunu anlamaya çalışıp ona destek olma yerine, bir an önce cinsel ilişkiyi gerçekleştirip hem kendisine hem eşine hem de çevresine karşı erkekliğini ispatlama gayreti içinde hareket ediyorsa mesele daha da büyüyecektir.

Vajinismus Tedavisi

Vajinismus bir kaygı bozukluğudur ve %100 tedavisi olan bir durumdur. Terapi sürecinin ilk aşaması bu kaygıya neden olan unsurların (travma, cinsel tabular vb.) belirlenmesi ve kişi üzerindeki olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılmaya çalışılması ile başlar.

İkinci aşama ise bilişsel yeniden yapılandırma aşamasıdır. Bilişsel yeniden yapılandırma ile bilinçdışındaki cinsellik ile ilgili oluşan yanlış şemaların (düşünce ve önyargıların) yenileri ile değiştirilmesidir. Böylelikle birey zihinsel olarak cinselliğe kendini hazırlamış olur.

Üçüncü aşama ise bireye özel egzersiz ödev programının hazırlanmasıdır. Bu aşamada bilişsel olarak cinselliğe hazırlanmış ve yanlış inanışları ortadan kaldırılmış olan kişinin fiziksel olarak da cinselliğe adaptasyonu sağlanmaya çalışılır. Zaman zaman erkeğin de dahil olduğu bu aşama genellikle terapi sürecinin son aşamasıdır. Ödev ve egzersizlerin düzenli uygulanması ile kısa sürede çift başarılı bir cinsel beraberlik yaşayabilir ve vajinismusun üstesinden gelebilir.

Vajinismus tedavisi merkezimizde 6 – 8 seans arasında tamamlanmaktadır. Düzenli bir terapi süreci sonunda kesin sonuca her zaman ulaşılmaktadır.

Psikolog Aslı DALAN

Kaynak: http://vajinismus.psikodestek.com

Depresyon

Depresyon

depresyonDepresyon kısa ve öz olarak tanımlamak gerekirse kişinin kendisini endişeli, suçlu, değersiz hissetmesine neden olan, başkalarından uzaklaşmasına, uyku azalmasına-artmasına, iştah kaybına, cinsel istek kaybına ya da her zaman yaptığı faaliyetlere karşı ilgisiz olmasıyla belirginleşen bir duygu durum bozukluğudur. Ömür boyunca büyük bir çoğunluğumuz stres karşısında veya endişeli durumlarda depresif özellikler gösteririz fakat bunların hepsi depresyon tanısı gerektirmez. Depresyona sıklıkla kaygı bozukluğu, panik atak, alkol ve madde kullanımı, cinsel işlev bozukluğu eşlik eder.

Depresyonda olan kişiyi karşılıklı konuşmalardan da anlayabiliriz. Depresyonda olan kişi söylenenlere dikkat etmek için büyük çaba harcar. Onlar için karşılıkla konuşmak büyük bir yüktür. Konuşurken mümkün olduğunca kısa cevaplar verir, yavaş ve duraklayarak, aynı ses tonuyla monoton bir şekilde konuşurlar. Depresyonda olan kişilerin çoğu yalnız kalmayı tercih ederler. Bir problemle karşılaştıklarında onun çözüm yolunu hiç düşünmezler veya akıllarına hiç bir çözüm yolu gelmez. Kafaları kendilerine yönelik suçlamalarla doludur. Çoğu zaman tamamen keyifsiz, umutsuz, endişeli, kaygılı ve ümitsizdirler. Bu ruh hallerinin bedenlerine yansıdığınıda görebiliriz.

 

DSM IV tanısına göre aşağıdaki belirtilerin en az beşinin hemen hemen her gün iki hafta süreyle olması gerekir. Bu durumda majör depresif dönem tanısı konabilir. Aşağıdaki belirtilerden en az beş tanesinin olması çökkün duygu duruma işaret edebilir

  1. Hiçbir şeyden tat alamama hali(anhedonia),ilgi kaybı
  2. Depresif duygu durumu
  3. Uyku düzeninde değişiklikler, başlangıçta uykuya dalamama, gece uyanıp bir daha uyuyamama, sabah çok erken uyanma ya da bazı hastalarda günün çoğunu uyuyarak geçirme
  4. İştah ve kilo değişiklikleri, kilo azalması veya artması
  5. Halsizlik,enerji kaybı
  6. Psikomotor aktivitede retardasyon veya ajitasyon yönünde değişme
  7. Olumsuz benlik kavramı. Değersizlik ve suçluluk duyguları.
  8. Karar verme,düşünme ve dikkati toplama güçlüğü
  9. Tekrarlayan ölüm düşünceleri,intihar fikirleri veya girişimleridir.

Depresyon Tedavisi

Depresyonda olan kişiye ve onun yakınlarındakilere zaman çok uzun gelse de depresyon dönemlerinin çoğu birkaç haftada geçer. Çoğu depresyon bu dönemler sonunda kendiliğinden geçebilir ve bu çağımızda iş kaybına neden olan hastalıklarda ön sıralarda bulunmasına karşı çok iyi bir durumdur. Fakat bu kadar yaygın olduğu, hem yaşayan, hem de yakınındakileri çok zedeleyici bir rahatsızlık olduğu için tedavi edilmemesi düşünülemez bile. Bununla birlikte depresyon nöbetleri tekrarlayıcıdır ve en önemlisi de depresyon hastaları intihar riski taşıdıkları için mutlaka tedavi edilmelidirler.

Depresyonun tedavisi iki şekildedir. Sadece psikoterapi ile tedavisi mümkündür bunun yanında psikoterapi ve ilaç kombinasyonu ile de tedavi mümkündür.

Bulimia Nervoza ( Kusma Hastalığı)

Bulimia Nervoza (Kusma Hastalığı)


bulimia-kusma
Bulimia Nervoza yineleyen aşırı yeme nöbetleri ve hastanın beden ağırlığını kontrol etmekle aşırı uğraşması; bu nedenle yediği yiyeceklerin şişmanlatıcı etkilerini azaltmak için aşırı çaba harcaması ile belirli bir sendromdur. Bulimia; Yunan dilinde “öküz gibi acıkmak” deyimi karşılığında kullanılmaktadır. Bu hastalık olağan dışı miktarlarda yemek tüketimi dönemlerini izleyen bilinçli dışa atım yöntemlerini de içermektedir. Kilo alımını engellemeye yönelik kullanılan bu yöntemler genellikle; çıkartma, oruç tutma, aşırı egzersiz uygulama veya laksatif kullanımından oluşur. DSM-IV Bulimia Nervosa’da oluşan zevke yönelik yeme epizodlarını; “2 saatten daha az bir sürede pek çok insanın aynı koşullarda yiyebilecekleri miktardan daha fazla yemek tüketimi” olarak tanımlamaktadır. Zevk yemeleri tipik olarak gizlilik içinde olur; genellikle bir stres faktörü tetikleyicidir, ve olumsuz duygulanımları harekete geçirir; yalnızlık, sosyal ortamlarda yeme veya kilo alımı konusunda endişelenme gibi. Bu zevke dayalı yeme, kişi rahatsızlık verecek derecede tok olana değin devam eder. Bu süre içinde kişi yeme davranışı ve tüketilen yemeğin miktarı üzerindeki kontrolünü kaybeder Bu sürede tercih edilen yemekler genelde dondurma, çikolata, pasta gibi çabuk yenebilen ve kalorili yiyeceklerdir.

Araştırmalar göstermiştir ki bulimia olgularında hastalar, tıkanırcasına yeme epizodları sırasında 2000 ile 4000 kalori almaktadır ki bu kalori miktarı sağlıklı bir kişinin bir gün boyunca aldığı kalori miktarından daha fazladır. Hastalar genellikle tıkanırcasına yeme davranışlarından utanç duyarlar ve bunu saklama çabasındadırlar. Çoğunlukla tıkanırcasına yeme epizodları sırasında kontrolü yitirdiklerinden yakınırlar. Tıkanırcasına yeme epizodunu, pişmanlık duygusu içinde iğrenme, tiksinme, huzursuzluk, kilo alma korkusu ve dışa atım çabası izler. Bulimia hastaları dışa atımı genellikle parmak yardımı ile kusarak yaparlar. Mide bulantısı ve kusma, zamanla bulimia hastalarında irade ile gerçekleşebilmekte ve parmak, çatal vb. gibi maddelere gereksinimleri dahi kalmamaktadır. Laksatif ve diüretik kötüye kullanımı, yoğun egzersiz programı veya oruç tutma gibi diğer kiloyu koruma yöntemleri de bulimia hastalarının vücut ölçülerini koruma çabası dahilinde başvurdukları diğer yöntemlerdir. Çoğu insan zaman zaman tıkanırcasına yeme nöbetlerine girebilir. 1982 yılında yayımlanan bir araştırmaya göre üniversite öğrencilerinin %50’si arada sırada meydana gelen tıkanırcasına yeme-arınma dönemleri geçirmektedir. DSM-IV kriterlerine göre bu tür davranışlara hastalık boyutunda yaklaşmak ve Bulimia tanısı koymak ancak bu dönemlerin üç ay boyunca haftada en az iki kez gerçekleşmesi sonrasında mümkündür.

Anoreksiya Nervosa’da olduğu gibi Bulimia hastaları için de kilo alımının yarattığı kaygı oldukça yüksektir. Yine Bulimia Nervosa’da da Anoreksiya’da olduğu gibi kişinin vücudunun görünüşünü algılamasında bozulmalar meydana gelmektedir ve bu kişiler normal ağırlıkta olsalar dahi kendilerinin kilolu olduklarına inanabilmektedirler.

DSM-IV Bulimia Nervosa’yı iki alt tipe ayırmaktadır: Çıkartma olan ve çıkartma olmayan tip. Çıkartma olmayan tipe eşlik eden davranışlar; oruç tutma, aşırı egzersiz yapma veya laksatiflerin kullanımıdır. Çıkartma olan tipe oranla daha sıktır. Ayrıca bu tip hastalar tıkanırcasına yeme dönemlerini daha az yaşamakta ve hastalık şiddetinin daha hafif olduğu gözlenmektedir.

Bulimia Nervosa ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde başlar. Bulimia hastalarının %90’ını kadınlar oluşturur. Kadınlar arasındaki sıklığının  % 1 ile 2 arasında olduğu bilinmektedir. Bulimia hastalarının öykülerine bakıldığında pek çoğunun önceleri aşırı kilolu olduğu ve hastalık semptomlarının bir diyet dönemi ile başladığı görülür. Bulimia hastalarında abartılı yeme dönemleri olduğu için, hasta kliniğe başvurduğunda zayıflamış olması beklenmemelidir, bazen normal kiloda ve hatta fazla kilolu dahi olabilirler, oysa anoreksia hastaları kliniğe her zaman aşırı zayıflamış halde başvururlar.

Bulimia hastaları Anoreksiya’da olduğu gibi yardımı reddetmezler. Aşırı yeme ve kusma epizodlarından sonra suçluluk duymalarına ve bu davranışları gizleme çabası içinde olmalarına rağmen istekle yardım ararlar. Uzun dönem takipler Bulimia teşhisi ile tedavi edilen hastaların yarısından fazlasının beş yıl içinde sağlıklarına kavuştuklarını göstermektedir. Ancak hastalığın seyri, kusma sonucu ortaya çıkan belirtilerin şiddetine de bağlanmaktadır. Uzun süren vakalarda ilişkilerde bozulma, iş yaşamında sorunlar ve kendilik değerinde azalma görülebilmekte, bu tür etmenlerin klinik açıdan ele alınmasında fayda olduğu bilinmektedir.

Bulimia Nervosa tanısı konmuş hastalarının pek çoğunun aile öyküleri incelendiğinde, sorunlu aile ilişkileri göze çarpar. Hastalar anne-babalarını “uzak ve reddedici” olarak tanımlarlar. Yeme nöbetlerinin anne ile bütünleşmeyi temsil ettiği, ancak sonrasında anneden ayrışma ve bireyselleşme çabasının dışa atım, kusma davranışları olarak kendini gösterdiği düşünülmektedir.

Bulimia hastaları Anoreksiyadan farklı olarak dışa dönük kimselerdir. Bunun yanında kızgın ve dürtüsel oldukları da gözlenmiştir. Bulimia hastalarının dürtü kontrolünde yaşadığı problemler nedeniyle pek çok sorun da beraberinde kliniğe taşınmaktadır. Madde kötüye kullanımı, emosyonel dengesizlik ve intihar girişimlerine de bu hastaların hikayelerinde sıklıkla rastlanmaktadır. İlginç bir araştırma da Bulimianın çalma alışkanlığı ile pozitif ilişkisini ortaya koymuştur. Hırsızlık alışkanlığı olan bulimia hastalarının aynı zamanda madde bağımlılığı ve diğer suçlara da yatkınlığı gözlenmiştir. Bulimia Nervosa pek çok diğer psikiyatrik hastalık ile birlikte anılmaktadır; özellikle depresyon, kişilik bozuklukları, ve anksiyete bozuklukları. İkiz denekler kullanılarak yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre Bulimia ve depresyon genetik açıdan birbirleri ile ilişkilidirler.

Bulimia Nervoza’nın

a) yineleyen kusmalara yol açan üst gastrointestinal sistem hastalıkları

b) kişilikteki daha yaygın bir bozukluk

c) depresif bozukluk,

tan ayırt edilmesi gereklidir.

Yeme Bozuklukları

Yeme Bozuklukları

Yeme insan hayatında vazgeçilmez bir davranıştır. İnsan yaşamı için mutlak gereklidir. Her kültürde kendine özgü yemek zevki, yemek anlayışı vardır. Dünya da yemek yemenin ve yemenin sonucu oluşan fazla kilolardan kurtulmanın ekonomi dünyasında milyonlarca dolarlık piyasa payı vardır. Yiyecek ve yemeğe yönelik bu yoğun ilgi dikkate alındığında, insan davranışının bu yönünün bir bozuklukla bağlantısı olmaması kaçınılmazdır.

Klinik olarak çok eskilerden beri yemeye karşı bazı bozukluklar belirgin olarak görülse de DSM’de ilk olarak 1980 yılında alt kategori olarak yer almıştır.

Sayfalarımızda yeme bozuklukları başlığı altında iki  önemli sendromdan, anoreksiya nervosa ve bulimiya nervosa’dan bahsedeceğiz. Ruhsal bozukluklara bağlı aşırı yeme ve kusmadan da bu başlık altında kısaca bahsedeceğiz.

 Anoreksiya Nervosa

anorexia nevrosaAnoreksiya Nervosa bireyin beden imgesinin (kendi bedenini algılamasının) bozulması ve sonuçta kendisini kilolu algılaması, beslenmeyi  reddetmesi, bu nedenlerle de aşırı kilo kaybına uğraması olarak tanımlanabilir. Kişi bu kilo vermeye kendi isteği ile başlar ve sürdürür. Anoreksiya’nın sözlük anlamı iştah kaybıdır. Nervosa ise sözlük anlamı olarak emosyonel (duygusal) nedenlere işaret etmektedir. Aslında hastalığın ismi kendisi ile zıtlık taşımaktadır çünkü pek çok anoreksiya hastası yemeye karşı ilgisini ve iştahını kaybetmez. Tam tersi, kendileri yememelerine rağmen iştahları açıktır ve sürekli olarak yemekle ilgilenirler: yemek tarifleri okuma, ailelerine özenle yemek hazırlama gibi. Ancak hastanın yemek yemeyi ısrarla reddetmesi sonucu gelişen kilo kaybı yaşamını tehdit edecek düzeye ulaşabilir. Ruhsal bozukluklar içinde ölümle sonuçlanabilecek nadir bozukluklardan birisidir Anoreksiya Nervosa.

Bir kişiye Anoreksiya Nervosa tanısı konması için hastada DSM-IV kriterlerinden en az dördünü karşılaması beklenir. Öncelikle, kişi normal ölçülerde kiloyu devam ettirmeyi reddeder. Bu durum şu şekilde değerlendirilir; kişinin kilosu, yaşı ve boyuna göre normal sayılan ağırlığın %85’inin de altındadır. Kilo kaybı genellikle diyetle gerçekleşir ancak beraberinde kendi kendini kusturma, laksatifler (müshiller) yada  diüretikler (idrar söktürücüler) kullanma, yoğun egzersiz ve spor yapma gibi yöntemler de denenebilir. Diğer bir kriter; kişinin vücut ağırlığı düşük olduğu halde yine de kilo almaktan aşırı korkması ve bu korkunun kilo kaybını daha da arttırmasıdır. DSM-IV ‘de yer alan üçüncü kriter kadınlarda görülen amenoredir (adet yokluğu veya kesilmesi). Anoreksiya hastalarında ard arda en az 3 menstruel siklusun olmaması önemlidir. Dikkat edilmesi gereken son kriter ise anoreksiya hastalarının vücut ağırlıklarını, biçimini ve görünümünü algılamalarının bozulmasıdır. Bu hastalar; aşırı sıska oldukları durumlarda dahi kilolu olduklarında ısrar edebilirler veya bazı vücut bölgelerinin görünümleri ile ilgili şikayetleri olabilir(karınları, bacakları, kalçalarının kalın olduğundan yakınma gibi). Şiddetli kilo kaybı görüldüğü durumlarda bile herhangi bir problem yaşadıklarını yadsıyabilirler. Vücut ölçülerini kontrol etmek üzere sürekli tartılırlar, bölgesel ölçümlerini alırlar veya aynada kendilerini seyreder ve eleştirirler. Bu bireylerin benlik algısı tamamen vücutlarının görünümü ile bağlantılıdır.

DSM-IV Anoreksiya Nervosa’yı iki alt tipe ayırmaktadır. Kısıtlı tipte kişi yeme düzenine kısıtlamalar getirmektedir. Tıkanırcasına yeme/çıkartma tipinde ise kişi dönemler halinde tıkanırcasına yeme ve sonrasında çıkartma veya laksatifler  kullanma gibi davranışlar göstermektedir. Tıkanırcasına yeme/çıkartma alt tipinin daha patolojik boyutlara ulaşabildiği gözlenmiştir. Örneğin bu alt tipe uyan hastalarda kişilik bozuklukları, dürtü kontrol problemleri, hırsızlık, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, sosyal içe çekilme ve intihar girişimi daha sık  görülebilmektedir.

Anoreksiya genellikle ilk veya orta ergenlik döneminde, çoğunlukla bir diyet dönemini takiben ve yoğun bir stres sonrası (anne-baba ayrılıkları vs. ) ortaya çıkmaktadır. Başlangıç yaşının ortalama 17  olduğu ve  40 yaşından sonra Anoreksiya’nın görülmediği kabul edilmektedir. Anoreksiyada kadınların erkek oranı 20/1’dir. Yaygınlığı ise %1 olarak bildirilmektedir.

Anoreksiya Nervosa tanısı almış hastaların aile üyelerinde majör depresyon sıklığının genel nüfusa oranla daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bazı bulgular hastaların ailelerinde yakın fakat sorunlu ilişkilerin söz konusu olduğunu göstermektedir. Anoreksiya’nın ortaya çıkışındaki en önemli etkenin toplumun dış görünüşe verdiği önem olduğu bilinmektedir. Ergenlerde gözlenen bağımsız olma ve sosyalleşme çabaları ile aileden uzaklaşma kimilerinde beden ile aşırı ilgilenmeye yol açmaktadır. Ergen bir yandan kendini rahatsız eden düşünceler yerine kilosu ile uğraşmayı seçmekte, diğer yandan kimlik oluşturma ve birey olma sürecinde bedenini bir araç olarak kullanma çabası içine girmektedir.

Anoreksiya Nervosa’ da prognoz oldukça değişkenlik gösterebilmektedir. Bireyin hastalığı kabullenmemesi ve yardımı kabul etmemesi, hastalığın seyrini olumsuzlaştırmaktadır. Sabırlı ve düzenli tedaviler sonrasında sağlığına kavuşan hastalar görüldüğü gibi, pek çok olguda beden algısının bozulması, aşırı kilo kaybı ve sonuçtaki komplikasyonlara bağlı olarak bedensel yıkım gerçekleşir ve hastalık ölümle sonuçlanabilir. Anoreksiya hastalarının bedensel yakınmalarına karışıldığında ve tedavi sonucu kilo almaya tekrar başladıklarında yoğun direnç gösterdikleri görülmektedir. Bu hastaların sosyal ilişkileri yetersizdir ve genellikle depresif duygu durumu hakimdir.

Bazı belirtileri ortak olduğu için Anoreksiya Nervosa ile Depresyon birbirlerinden ayırt edilmelidir. Depresyonda iştah kaybı görülebilmektedir ancak Anoreksiya hastası iştahını kaybetmez, o açlık duygusunu yaşamasına rağmen bunu şiddetle kontrol etme çabası içindedir. Anoreksiyanın pek çok belirtisi Somatizasyon Bozuklukluğu ile de örtüşebilmektedir (kilo kaybı, kusma gibi). Ancak Somatizasayon Bozukluğu’nda kilo kaybı aşırı değildir ve hastanın kilo alma kaygısı bulunmamaktadır. Anoreksiya hastalarının yemek yemeden kaçınma davranışları Sosyal Fobi’de de görülür ancak sosyal fobiklerin yemek yemeden korkması yalnızca sosyal ortamlar ve koşullarla sınırlıdır.

Anoreksiya Nervosa hastalarının %50’sinin aynı zamanda bir başka yeme bozukluğu olan Bulimia Nervoza özellikleri gösterdiği bilinmektedir. Aşırı yeme ve kusma gibi bu belirtiler hastalık başladıktan ortalama 1.5 yıl içinde ortaya çıkmaktadır.

Anoreksiya nervosa ile birlikte depresyon belirtilerinin, obsesif belirtilerin ve kişilik bozukluğu özelliklerinin bulunması ayırıcı tanıyı güçleştirebilir ya da birden fazla tanının kodlanmasını gerektirebilir. Genç hastalarda ayırıcı tanıda aşırı kilo kaybına neden olabilecek kronik hastalıklar, beyin tümörleri ve crohn hastalığı ya da malabsorbsiyon sendromları gibi sindirim sistemi hastalıkları vardır.

Bulimia Nervosa

Bulimibulimia-kusmaa Nervosa (kusma hastalığı) yineleyen aşırı yeme nöbetleri ve hastanın beden ağırlığını kontrol etmekle aşırı uğraşması; bu nedenle yediği yiyeceklerin şişmanlatıcı etkilerini azaltmak için aşırı çaba harcaması ile belirli bir sendromdur. Bulimia; Yunan dilinde “öküz gibi acıkmak” deyimi karşılığında kullanılmaktadır. Bu hastalık olağan dışı miktarlarda yemek tüketimi dönemlerini izleyen bilinçli dışa atım yöntemlerini de içermektedir. Kilo alımını engellemeye yönelik kullanılan bu yöntemler genellikle; çıkartma, oruç tutma, aşırı egzersiz uygulama veya laksatif kullanımından oluşur. DSM-IV Bulimia Nervosa’da oluşan zevke yönelik yeme epizodlarını; “2 saatten daha az bir sürede pek çok insanın aynı koşullarda yiyebilecekleri miktardan daha fazla yemek tüketimi” olarak tanımlamaktadır. Zevk yemeleri tipik olarak gizlilik içinde olur; genellikle bir stres faktörü tetikleyicidir, ve olumsuz duygulanımları harekete geçirir; yalnızlık, sosyal ortamlarda yeme veya kilo alımı konusunda endişelenme gibi. Bu zevke dayalı yeme, kişi rahatsızlık verecek derecede tok olana değin devam eder. Bu süre içinde kişi yeme davranışı ve tüketilen yemeğin miktarı üzerindeki kontrolünü kaybeder Bu sürede tercih edilen yemekler genelde dondurma, çikolata, pasta gibi çabuk yenebilen ve kalorili yiyeceklerdir.

Araştırmalar göstermiştir ki bulimia olgularında hastalar, tıkanırcasına yeme epizodları sırasında 2000 ile 4000 kalori almaktadır ki bu kalori miktarı sağlıklı bir kişinin bir gün boyunca aldığı kalori miktarından daha fazladır. Hastalar genellikle tıkanırcasına yeme davranışlarından utanç duyarlar ve bunu saklama çabasındadırlar. Çoğunlukla tıkanırcasına yeme epizodları sırasında kontrolü yitirdiklerinden yakınırlar. Tıkanırcasına yeme epizodunu, pişmanlık duygusu içinde iğrenme, tiksinme, huzursuzluk, kilo alma korkusu ve dışa atım çabası izler. Bulimia hastaları dışa atımı genellikle parmak yardımı ile kusarak yaparlar. Mide bulantısı ve kusma, zamanla bulimia hastalarında irade ile gerçekleşebilmekte ve parmak, çatal vb. gibi maddelere gereksinimleri dahi kalmamaktadır. Laksatif ve diüretik kötüye kullanımı, yoğun egzersiz programı veya oruç tutma gibi diğer kiloyu koruma yöntemleri de bulimia hastalarının vücut ölçülerini koruma çabası dahilinde başvurdukları diğer yöntemlerdir. Çoğu insan zaman zaman tıkanırcasına yeme nöbetlerine girebilir. 1982 yılında yayımlanan bir araştırmaya göre üniversite öğrencilerinin %50’si arada sırada meydana gelen tıkanırcasına yeme-arınma dönemleri geçirmektedir. DSM-IV kriterlerine göre bu tür davranışlara hastalık boyutunda yaklaşmak ve Bulimia tanısı koymak ancak bu dönemlerin üç ay boyunca haftada en az iki kez gerçekleşmesi sonrasında mümkündür.

Anoreksiya Nervosa’da olduğu gibi Bulimia hastaları için de kilo alımının yarattığı kaygı oldukça yüksektir. Yine Bulimia Nervosa’da da Anoreksiya’da olduğu gibi kişinin vücudunun görünüşünü algılamasında bozulmalar meydana gelmektedir ve bu kişiler normal ağırlıkta olsalar dahi kendilerinin kilolu olduklarına inanabilmektedirler.

DSM-IV Bulimia Nervosa’yı iki alt tipe ayırmaktadır: Çıkartma olan ve çıkartma olmayan tip. Çıkartma olmayan tipe eşlik eden davranışlar; oruç tutma, aşırı egzersiz yapma veya laksatiflerin kullanımıdır. Çıkartma olan tipe oranla daha sıktır. Ayrıca bu tip hastalar tıkanırcasına yeme dönemlerini daha az yaşamakta ve hastalık şiddetinin daha hafif olduğu gözlenmektedir.

Kusma hastalığı genellikle ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde başlar. Bulimia hastalarının %90’ını kadınlar oluşturur. Kadınlar arasındaki sıklığının  % 1 ile 2 arasında olduğu bilinmektedir. Bulimia hastalarının öykülerine bakıldığında pek çoğunun önceleri aşırı kilolu olduğu ve hastalık semptomlarının bir diyet dönemi ile başladığı görülür. Bulimia hastalarında abartılı yeme dönemleri olduğu için, hasta kliniğe başvurduğunda zayıflamış olması beklenmemelidir, bazen normal kiloda ve hatta fazla kilolu dahi olabilirler, oysa anoreksia hastaları kliniğe her zaman aşırı zayıflamış halde başvururlar.

Bulimia hastaları Anoreksiya’da olduğu gibi yardımı reddetmezler. Aşırı yeme ve kusma epizodlarından sonra suçluluk duymalarına ve bu davranışları gizleme çabası içinde olmalarına rağmen istekle yardım ararlar. Uzun dönem takipler Bulimia teşhisi ile tedavi edilen hastaların yarısından fazlasının beş yıl içinde sağlıklarına kavuştuklarını göstermektedir. Ancak hastalığın seyri, kusma sonucu ortaya çıkan belirtilerin şiddetine de bağlanmaktadır. Uzun süren vakalarda ilişkilerde bozulma, iş yaşamında sorunlar ve kendilik değerinde azalma görülebilmekte, bu tür etmenlerin klinik açıdan ele alınmasında fayda olduğu bilinmektedir.

Bulimia Nervosa tanısı konmuş hastalarının pek çoğunun aile öyküleri incelendiğinde, sorunlu aile ilişkileri göze çarpar. Hastalar anne-babalarını “uzak ve reddedici” olarak tanımlarlar. Yeme nöbetlerinin anne ile bütünleşmeyi temsil ettiği, ancak sonrasında anneden ayrışma ve bireyselleşme çabasının dışa atım, kusma davranışları olarak kendini gösterdiği düşünülmektedir.

Bulimia hastaları Anoreksiyadan farklı olarak dışa dönük kimselerdir. Bunun yanında kızgın ve dürtüsel oldukları da gözlenmiştir. Bulimia hastalarının dürtü kontrolünde yaşadığı problemler nedeniyle pek çok sorun da beraberinde kliniğe taşınmaktadır. Madde kötüye kullanımı, emosyonel dengesizlik ve intihar girişimlerine de bu hastaların hikayelerinde sıklıkla rastlanmaktadır. İlginç bir araştırma da Bulimianın çalma alışkanlığı ile pozitif ilişkisini ortaya koymuştur. Hırsızlık alışkanlığı olan bulimia hastalarının aynı zamanda madde bağımlılığı ve diğer suçlara da yatkınlığı gözlenmiştir. Bulimia Nervosa pek çok diğer psikiyatrik hastalık ile birlikte anılmaktadır; özellikle depresyon, kişilik bozuklukları, ve anksiyete bozuklukları. İkiz denekler kullanılarak yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre Bulimia ve depresyon genetik açıdan birbirleri ile ilişkilidirler.

Bulimia Nervoza’nın

a) yineleyen kusmalara yol açan üst gastrointestinal sistem hastalıkları

b) kişilikteki daha yaygın bir bozukluk

c) depresif bozukluk,

tan ayırt edilmesi gereklidir.

Obsesif – Kompulsif Bozukluk

Obsesif – Kompulsif Bozukluk

obsesif kompulsif bozuklukObsesif- kompulsif bozukluk (takıntılı düşünce ve davranış bozukluğu) bireyde çok fazla sıkıntı yaratan ve gündelik işlerin yapılmasında sorun yaratan, aklın ısrarlı ve kontrol edilemeyen düşüncelerle dolduğu ya da kişinin bazı davranışları tekrar tekrar yapma zorunluluğu hissettiği bir kaygı bozukluğudur. Bazı durumlarda kişide genel olarak yüksek obsesyon (takıntılı düşünce) ve nadiren kompulsif (takıntılı davranış) davranışlar görülürken bazı durumlardada obsesif düşüncelere kompulsif davranışlar hemen eşlik eder. Ayrı ayrı açıklamak gerekirse

Obsesif Düşünce; İstemli bir çaba ile zihnimizden uzaklaştıramadığımız, istenmeden oluşan, kişiye ters gelen, ısrarlı, genellikle kötü takıntılı düşünceler (vesvese), dürtüler, hayal ya da tasavvurlardır (örn; simetri, mikrop kapma, kirlenme, aykırı cinsel, saldırganca, küfürlü dini düşünceler). Kişi, bu düşünce, dürtü ve hayallerini zihninden atmaya ya da önemsizleştirmeye-etkisizleştirmeye çalışır. Bu düşünceler, dürtüler ya da hayaller, sadece gerçek yaşam sorunları hakkında duyulan günlük üzüntüler şeklinde değildir.

Kompulsif Davranışlar ise; Bu düşüncelerı, etkisizleştirmek için yapılan davranış ve hareketlere ise kompülsiyon denir.

1- Kişinin obsesyon biçimindeki düşüncelere karşı, bir tepki olarak yaptığıtekrarlayıcı davranışlar (örn: temizleme, düzene koyma, aşırı kontrol etme /kapı-tüp açık mı kapalı mı gibi/, tabelalara takılma gibi ya da zihinsel eylemler (örn; dua etme, törensel davranışlar, sayı sayma, bir takım sözcükleri sessiz biçimde söyleyip durma v.b.).

2- Davranışlar yada zihinsel eylemler, sıkıntıdan kurtulmaya ya da var olan sıkıntıyı azaltmaya veya korku yaratan durumdan korunmaya yöneliktir; ancak bu davranışlar ya da zihinsel eylemler ya etkisizleştirilmesi veya korunulması tasarlanan şeylerle gerçek anlamda ilişkili değildir, yahut açıkça çok aşırı bir düzeydedir.

3- Obsesyon (takıntılı düşünce) ve kompülsiyonlar (takıntılı davranış), belirgin bir sıkıntıya neden olur, zamanın boşa harcanmasına yol açar (günde en az bir saatlik zaman alırlar), ya da kişinin olağan günlük işlerini, mesleki görevlerini ya da olağan toplumsal etkinliklerini önemli ölçüde bozar.